I.1980 SONRASI TÜRKİYE
Türkiye 70′li yıllarda toplumda yaşanan ideolojik ayrışmalara bağlı olarak ortaya çıkan terör ile uğraşmak zorunda kaldı. 1980 Darbesi sonrasında etkinliğini yitiren bu terör faaliyetlerinin yerini 80′li yıllarda bölücü terör aldı. İlk büyük bölücü terör eylemi 1984′de Eruh′ta gerçekleşti. Teröre karşı mücadele halen devam etmektedir.
Avrupa Birliği, ABD ve NATO da dahil olmak üzere 31 ülke ve bazı kuruluşlar tarafından resmen terör örgütü olarak kabul edilen bölücü terör örgütü tarihi süreçte bazı devletler tarafından desteklenmiştir.
Terörün Türkiye ekonomisine ve sosyal dokusuna verdiği zarar büyük boyutlardadır. Terör nedeniyle Güneydoğu Anadolu′da yüzlerce köy ve mezra boşaltılmış ve yaklaşık 50.000 aile ve 400.000′den fazla insan göç etmek durumunda kalmıştır. Ülkemizin toplam insan kaybı 30.000 civarındadır.
TÜRKİYE ve DEPREM
Türkiye′nin % 92′si deprem kuşağı içinde yer almaktadır. Buna göre ülke nüfusunun % 95′i deprem tehlikesi altında yaşamaktadır. Ayrıca büyük sanayi merkezlerinin % 98′i ve barajlarımızın %93′ünün deprem bölgesinde bulunduğu bilinmektedir. Bir deprem ülkesi olan Türkiye′de son yirmi yıl içerisinde dört büyük deprem yaşanmıştır.
MARMARA DEPREMİ
17 Ağustos 1999 günü sabah 03:02′de İzmit Gölcük merkezli olarak 7,4 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Marmara Bölgesi′nin bütününde ve yakın çevresinde hissdilen bu deprem resmi rakamlara göre, 1 7.840 kişinin ölümüne, 43.953 kişinin yaralanmasına, 505 kişinin sakat kalmasına yol açtı.
Yine deprem sonucunda 285.211 konut ve 42.902 işyeri değişik ölçülerde hasar gördü. Yaklaşık 600.000 kişinin evsiz kalmasına yol açan Marmara Depremi′nden 16 milyon insan değişik düzeylerde etkilenmiştir. Marmara Depremi büyüklük, etki alanı ve yol açtığı maddi kayıplar bakımından Türkiye′de yüzyılın en büyük depremlerinden biri olarak nitelendirilmiştir.
Marmara Depremi′nin büyük bir yıkıma yol açmasında şu faktörler etkili olmuştur:
♦ Şehirleşme sürecinde zemin koşullarının dikkate alınmaması,
♦ binaların yapımı sırasında deprem yönetmeliklerinin dikkate alınmaması,
♦ çarpık kentleşme olgusunun öne çıkması,
♦ halkın depremle ilgili yeterli bilince sahip olmaması,
♦ deprem sonrasında arama ve kurtarma çalışmalarının yürütülmesinde sorunlarla karşılaşılması.
Deprem sonrası gelişmeler
♦ Çarpık kentleşmenin önüne geçebilmek için kentsel dönüşüm projeleri hazırlanmıştır.
♦ Yapı denetimi konusunun önemi anlaşılmıştır.
♦ Sivil savunma, arama kurtarma örgütlerinin geliştirilmesi için çaba harcanmıştır.
♦ Hastane, okul gibi kamu hizmeti veren binaların güçlendirilmesi için çalışmalar gerçekleştirilmiştir.
♦ Köprü ve viyadüklerin güçlendirilmesi için çalışmalar başlatılmıştır.
1980′LERDEN BUGÜNE TÜRK SENDİKACILIĞI
Türkiye′de demokratik siyasi yaşam 12 Eylül 1980′de kesintiye uğramış yeni anayasa ve sendikalar kanunu hazırlarken 1980 öncesi yaşanan toplumsal olaylar göz önüne alınmıştır. Yeni düzenlemelerde, kanunlarla işçilere sağlanan bazı haklarda kısıtlama yoluna gitmiştir.
Sendikalara 1997′de AB Uyum Yasaları yürürlüğe girene kadar geniş kapsamlı siyasi faaliyet yasağı, toplu pazarlık ve grev hakkının kullanılmasını güçleştirici düzenlemeler getirilmiş; bazı işçilerin, bu arada kamu kesimindeki sözleşmeli personelin sendikalara üye olmaları yasaklanmış, dolayısıyla sendikalaşmanın kapsamı daraltılmıştır.
Sendikalılaşma hangi bölgelerde Daha Yoğundur?
Türkiye′de sendikal örgütlenmenin bölgesel olarak belli yörelerde yoğunlaştığı görülmektedir.
1.Bölge: İstanbul, Kocaeli, Bursa, Sakarya
2.Bölge: İzmir, Balıkesir, Aydın Manisa, Muğla Antalya
3.Bölge: Ankara, Eskişehir, Konya
4.Bölge: Adana, Mersin, Hatay, Gaziantep
Sendikalaşma yoğunluğu, Ege bölgesinde yaklaşık % 80 oranla en yüksektir. Marmara bölgesinde Ege bölgesine göre daha çok işçi istihdam edilmesine rağmen, bölgede küçük ölçekli işyeri sayısının ve özel sektör işverenlerine ait işyerlerinin fazla olması nedeniyle sendikalaşma oranı % 50′ler civarındadır. 3. ve 4. bölgelerde sendikalaşma oranı % 65 seviyesindedir. 2000 yılı istatistiklerinde kadın işçilerin % 46.60′ inin, erkek işçilerin ise % 56.01 ′inin sendikalı olduğu görülmektedir.
GÜNEYDOĞU ANADOLU PROJESİ (GAP)
« Güneydoğu Anadolu Projesi, Fırat ve Dicle nehirleri üzerinde 22 baraj, 19 hidroelektrik santrali, sulama tesisleri inşasının yanında kentsel ve kırsal altyapı, tarım, ulaştırma, sanayi, eğitim, sağlık, konut, turizm ve diğer sektörlerdeki yatırımları da kapsayan bir kalkınma projesidir.
« GAP, bölgenin kalkındırılması ve diğer bölgelerle arasındaki gelişmişlik farkının ortadan kaldırılması düşüncesinin bir ürünüdür. Proje, istihdam oluşturmayı, yöre halkının gelir düzeyini yükseltmeyi, kentsel ve kırsal merkezlerin hizmet kapasitelerini geliştirmeyi hedeflemektedir.
« Güneydoğu Anadolu Bölgesi büyük bir tarım potansiyeline sahiptir. Bölgenin geniş toprakları, makineli tarıma elverişlidir. Ancak tarımda karşılaşılan en önemli sorun, su yetersizliğidir. GAP′ın tamamlanmasıyla sulanabilecek alanlar genişleyecek, böylece bazı alanlarda yılda birden fazla ürün alınabilecektir.
« GAP, 25 büyük sulama projesini kapsayan ve tamamlandığında yaklaşık 1,7 milyon hektar tarım alanının sulamasını gerçekleştirecek olan dev bir projedir. Ülkemizde sulanabilir potansiyele sahip olan alanların toplam 8.5 milyon hektar civarında olduğu düşünülürse bu projenin büyüklüğü çok daha iyi anlaşılır. Projenin, 2012 yılına kadar tamamlanması planlanmaktadır.
TÜBA (Türkiye Bilimler Akademisi)
Başbakanlığa bağlı, tüzel kişiliği bulunan, bilimsel, idari, mali özerkliğe sahip bir kurum olarak Eylül 1993′te kurulan Türkiye Bilimler Akademisi 7 Ocak 1994′te çalışmalarına başlamıştır.
TÜBA′nın Görevleri
♦ Toplumda bilimsel yaklaşım ve düşüncenin yayılmasını sağlamak
♦ Bilimsel konularda ve bilimsel önceliklerin saptanması amacıyla incelemeler ve danışmanlık yapmak
♦ Hükümete, Türk bilimcileri ve araştırmacılarının toplumsal statüleri, yaşam düzeyleri, gelirleri ve bu tür faaliyetlerin gereği olan özel kolaylık ve ayrıcalıklara ilişkin mevzuat değişiklikleri önermek
♦ Bilimin öneminin ülke kamuoyunca takdir ve kabulünü sağlamak ve bilim adamlığını özendirmek için ödüller vermek
TÜBA′nın Amaçları
♦ Araştırmaları, bilimci kişiliğini, araştırıcılığı özendirmek ve bu alanlarda emeği geçenleri onurlandırmak
♦ Gençleri, bilim ve araştırma alanına yöneltmek
♦ Türkiye′deki bilimcilerin ve araştırmacıların toplumsal statülerinin yükseltilmesi ve korunmasına çalışmak
♦ Bilim ve araştırma standartlarının uluslararası düzeye çıkartılmasına yardım etmek
DÜNYADA MEYDANA GELEN GELİŞMELERE BAĞLI OLARAK ORTAYA ÇIKAN SORUNLAR
KYOTO PROTOKOLÜ
Aralık 1997′de Japonya′nın Kyoto şehrinde küresel ısınma ve iklim değişikliği konusunda mücadeleyi sağlamaya yönelik olarak gerçekleştirilen görüşmeler Kyoto Protokolünü ortaya çıkardı. Protokol, atmosferdeki sera gazı yoğunluğunun, iklime tehlikeli etki yapmayacak seviyelerde dengede kalmasını sağlamaya dönüktür.
16 Mart 1998′de imzaya açılan Kyoto, 15 Mart 1999′da son şeklini almıştır. Protokolün yürürlüğe girmesi için en az 55 ülke tarafından imzalanması ve üye ülkelerin atmosfere saldıkları karbon miktarının yeryüzündeki toplam salınımın % 55′ini bulması gerekmekteydi. Bu orana ancak 8 yılın sonunda Rusya′nın katılımıyla ulaşılabildi ve protokol 16 Şubat 2005 tarihinde yürürlüğe girdi. Kyoto, ABD ve Avustralya gibi bazı ülkeler tarafından henüz imzalanmamıştır.
Kyoto Protokolü Ne Diyor?
♦ Atmosfere salınan sera gazı miktarı % 5′e çekilecektir.
♦ Sanayi, motorlu taşıtlar, ısıtmadan kaynaklanan sera gazı miktarını azaltmak için düzenlemeler yapılacaktır.
♦ Daha az enerji ile ısınma, daha az enerji tüketen araçlarla uzun yol alma, daha az enerji tüketen endüstrileşme sağlanacak, çöp depolamada çevrecilik temel ilke olacaktır.
♦ Fosil yakıtlar yerine alternatif çevreci yakıt ve enerji kaynakları kullanılacaktır.
♦ Yüksek enerji tüketen işletmelerde atık işlemleri yeniden düzenlenecektir.
♦ Güneş enerjisi ve nükleer enerjide karbon sıfır olduğu için dünyada bu enerji kaynakları ön plana çıkarılacaktır.
♦ Fazla yakıt tüketen ve fazla karbon üretenden daha fazla vergi alınacaktır.
Kyoto Protokolü ve Türkiye
Kyoto Protokolü′nü imzalamayan ülkelerden biri olan Türkiye Mayıs 2008′de protokolü imzalayacağını resmen açıklamış, 5 Haziran 2008 tarihinde protokolün imzalanmasına ilişkin tasarı Meclis′e sunulmuştur.
Türkiye′nin Kyoto Protokolü′ne katılmasının uygun bulunduğuna ilişkin kanun tasarısı 5 Şubat 2009 tarihinde TBMM Genel Kurulu′nda kabul edilerek yasalaştı.
ÇERNOBİL FACİASI
XX. Yüzyılın En Büyük Nükleer Kazası Yaşanıyor…
« Çernobil Nükleer Santrali, 1972 yılında Ukrayna′nın Kiev kentinin 140 km kuzeyine kurulmuş bir santraldir. 26 Nisan 1986′da dört reaktörden oluşan santralin dört numaralı reaktörü olağan bakım için kapatıldı.
« Santral mühendisleri bu boşluktan yararlanarak reaktörün güvenliği ile ilgili bir test yapma kararı aldı. Güvenlik sistemlerinin devreye girmemesi için acil durum soğutma sistemi devre dışı bırakıldı.
« Test sırasında oluşan bazı hatalar dizisi sonucunda aşırı ısınan reaktörde çok şiddetli bir patlama meydana geldi. Aşırı buhar basıncı reaktörün ve santral binasının çelik çatısını havaya uçuracak kadar güçlü idi. Patlamanın şiddeti bin tonluk çelik reaktör kapağını havaya fırlattı. Bu sırada reaktördeki yakıtın yaklaşık % 30′u eriyerek parçalandı.
İlk Hasar Tespiti
Peş peşe gerçekleşen iki patlama sırasında ilk planda 31 kişi hayatını kaybetti. Reaktörün kalbi ve binanın büyük bölümü hasar gördü. Tahminlere göre kaza sonucunda Hiroşima ve Nagasaki′ye atılan atom bombalarının yaklaşık 200 katı kadar radyoaktif madde atmosfere karıştı.
Kaza sonrası nükleer santral içindeki 30 ayrı noktada yangın başladı. 250 kadar itfaiyeci radyasyona karşı herhangi bir donanıma sahip olmaksızın santraldeki yangınlara müdahale etti. Sovyet yetkililer ilk planda kaza haberini gizlemeye çalıştı. Ancak olayın boyutlarının büyümesi üzerine 28 Nisan 1986′da Çernobil nükleer santralinde bir kaza meydana geldiği dünyaya duyuruldu.
Kazanın Kapsama Alanı
Radyoaktif bulutlar rüzgarın etkisiyle Avrupa′ya yayılarak İngiltere′ye kadar taşındı. İngiltere′nin Galler bölgesinde kazadan iki hafta sonra artan radyoaktivite nedeniyle yeşil alanlara koyun ve sığırların girişi engellendi.
Radyoaktif serpintiden İskandinavya ülkeleri, Doğu ve Orta Avrupa′nın tamamı, Güney Almanya, İtalya, Türkiye, Balkanlar ve Kafkasya etkilendi. Faciadan en büyük hasarı ise Ukrayna ve Beyaz Rusya gördü.
Kazanın Bilançosu
Santrale yakın yerleşim birimleri kazadan sonra boşaltılmaya başlandı. 10 gün içinde santralin 30 kilometre yarıçapında yaşayan 130 bin kişi tahliye edildi. Kaza sonrası temizlik çalışmalarına katılan 200 bini aşkın işçi yüksek dozda radyasyona maruz kaldı.
Çernobil′in bilançosu bugün bile tartışmalı durumdadır. Kazanın tam olarak kaç kişinin ölümüne yol açtığı hala net değildir. Resmi açıklamalara bakılırsa, kazayla doğrudan bağlantılı olarak ilk aşamada 31 kişi öldü. Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu ise ölenlerin sayısını 4 bin olarak açıkladı. Bazı sivil toplum örgütleri ölenlerin sayısının 93 bin civarında olabileceğini tahmin etmektedir.
Kazadan 1996 yılına kadar olan dönemde Ukrayna, Beyaz Rusya ve Rusya′da çocuklarda görülen tiroit kanseri vakaları 1980′lere oranla 200 kat artmıştır. Kazadan sonra reaktörün çevresine beton ve çelikten bir duvar inşa edildi.
Çernobil Kazasının Türkiye′ye Etkileri
Çernobil′deki patlama sonrasında oluşan radyoaktif bulutlar 3 Mayıs Cumartesi günü Avrupa′nın büyük bir kısmı ile birlikte Bulgaristan ve Yunanistan üzerinden Trakya′yı etkisi altına aldı. Diğer yandan doğuya sürüklenen radyoaktif bulutlar da 79 Mayıs tarihlerinde Kırım Yarımadası′nın kuzeyinden ve Karadeniz üzerinden geçerek Türkiye′nin kuzeydoğu kıyılarına ulaştı.
Trakya ve Doğu Karadeniz bölgelerinde yağış alan yerlerde, özellikle de Karadeniz bölgesinin fındık, tütün ve çay üretimi yapılan yörelerinde yağış sebebiyle radyoaktivitenin etkisinin hissedildiği ifade edilmektedir.
Trakya′da bazı bölgelerde radyoaktif yağıştan etkilenmiş otların besi hayvanları tarafından yenmesi önlenmeye çalışıldı. Önlem olması bakımından 58.000 ton çay ve 110.000 ton fındık imha edildi.
DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ (WHO)
1945′de San Francisco′da gerçekleşen Birleşmiş Milletler Konferansı′nda, halk sağlığının korunmasının dünya barışı için önem taşıdığı düşüncesi gündeme getirildi. Çin ve Brezilya′nın teklifi ile “Uluslararası Sağlık Örgütü” kurulması için çalışmalar yapılması kararı alındı.
1922 Temmuz 1946 tarihlerinde New York′ta düzenlenen Uluslararası Sağlık Konferansı′nda BM′ye üye 51 ülkenin temsilcisi ile Dünya Sağlık Örgütü anayasası oluşturuldu. Anayasa 22 Temmuz 1946 tarihinde 61 ülkenin temsilcisi tarafından imzalandı. 7 Nisan 1948′de yürürlüğe girdi.
Dünya Sağlık Örgütü′nün görevlerinden bazıları şunlardır:
♦ Sağlık alanındaki uluslararası çalışmalarda yönetici sıfatıyla hareket etmek
♦ Hükümetlere, istek üzerine sağlık hizmetlerinin güçlendirilmesi için yardım. yapmak
♦ Sağlığın geliştirilmesine katkıda bulunan bilim ve meslek grupları arasında işbirliğini kolaylaştırmak
♦ Uluslararası sağlık sorunlarına ilişkin sözleşmeler, anlaşmalar teklif etmek
♦ Ana ve çocuk sağlığı ve refahı lehindeki hareketleri geliştirmek
♦ Sağlık alanında araştırmaları teşvik etmek
♦ Sağlık alanında her türlü bilgi sağlamak, tavsiyelerde bulunmak ve yardımlar yapmak
KÜRESEL ISINMA
Küresel ısınma, ülkeler tarafından atmosfere salınan gazların sera etkisi yaratması sonucunda atmosfer ve okyanusların ortalama sıcaklıklarında yaşanan artıştır.
Küre Neden Isınıyor?
Dünyamızın iklim sistemi içsel ve insani etkiler, güneş hareketleri ve sera gazları gibi garklı olgulardan doğrudan etkilenmektedir. Ekolojik araştırmalara göre, sera gazları son zamanlarda dünyada yaşanan sıcaklık artışının en temel nedenidir.
Atmosferdeki karbondioksit ve diğer bazı gazlar dünyaya ulaşan güneş ışığının yeniden uzaya yansımasını önleyerek yerkürenin fazlaca ısınmasına yol açmaktadır. Sera etkisi denen bu olgu dünya yüzeyinin sıcaklığını yükseltmekte ve buzulların erimesine yol açmaktadır.
Küresel ısınma son elli yılda saptanabilir duruma gelmiş ve önem kazanmıştır. Araştırmacılar bu elli yıl içinde yaşanan sıcaklık artışının insan hayatı üzerinde fark edilebilir etkiler oluşturduğunu ifade etmektedir.
Küresel Isınmanın Etkileri
♦ Dünya besin üretimi giderek sınırlı sayıda bitki türü ve çeşidine bağımlı hale gelmektedir.
♦ Balık stoklarında ciddi azalmalar belirlenmiştir. Okyanuslarda birikmiş olan karbon miktarları yüzünden okyanusların asidite oranı artmıştır. Bu, balıkların yaşamını doğrudan etkileyecek bir durumdur.
♦ Karbon tüketen mercanların zarar görmesi doğadaki karbon zincirinin kırılmasına ve buna bağlı olarak karbondioksit emisyon miktarlarının artmasına sebep olmaktadır.
♦ Dünya yüzeyinin ortalama sıcaklığı XX. yüzyıl boyunca 0,6 C kadar artmış,kar örtüsü ve buzlanma ise azalmıştır.
♦ 1950 sonrasında dünya nüfusu iki kat, buna karşılık enerji kullanımı dört kat artmıştır.
Küresel Isınmanın Tahmini Sonuçları
♦ 2025 yılı itibariyle dünya nüfusunun neredeyse yarısı ciddi su sıkıntısı ile karşı karşıya kalacak.
♦ Dünyada ortalama sıcaklıkların artmasına bağlı olarak pek çok ülke çöl haline gelecek.
♦ Mercan kayalıklarının yok olmasına bağlı olarak gezegendeki canlı türlerinin yüzde′30′u yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacak.
♦ 2080′lerde yılda fazladan 2,5 milyon kişi daha kıyı şeritlerindeki sellerden etkilenecek.
♦ Kuzey kutbundaki buzullar 2100′e kadar % 25 oranında azalacak.
♦ 2100 yılına kadar deniz seviyesindeki yükselme 1859 cm.ye ulaşacak.
♦ Asya′da birçok ülkede açlık sorunu olacak.
♦ Asya′da 2020 yılında su sıkıntısı çeken kişi sayısı 1,2 milyara kadar yükselecek.
♦ Kıyılara yakın havaalanları ve yollar su altında kalacak.
Küresel Isınmaya Karşı Birkaç Küçük Önlem
♦ Tek bir tasarruf ampul kullanılarak yılda 75 kg karbondioksit tasarrufu sağlanabilir.
♦ Ulaşımda bisiklet ya da toplu taşıma araçları daha fazla kullanılabilir.
♦ Evlerden çıkan çöplerin sadece yarısını geri dönüştürerek yılda 1200 kg karbondioksit tasarrufu sağlanabilir.
♦ Elektronik cihazların açık kalma sürelerini azaltılabilir. Ortalama 8 saat stand by konumunda bırakılan TV, DVD, müzik seti gibi elektronik cihazlar,atmosfere yılda 450 kg karbon gazı yaymaktadır.
♦ Ağaç dikimine hız verilebilir. Bir ağaç ömrü boyunca 1 ton karbondioksit emmektedir.
♦ Isınmada güneş enerjisi sistemleri kullanılabilir.
ÇEVRE KİRLİLİĞİ
Gelişen teknolojinin yaşamımıza getirdiği rahatlık yanında, bu gelişmenin tabiata ve çevreye verdiği kirliliğin boyutu da her geçen gün artmaktadır. Yaşamı daha mükemmel hale getirmek, daha sağlıklı ve uzun bir ömür sağlayabilmek amacına dönük bu gelişmelerin, gerek kırsal gerekse kentsel alanlarda doğal yapıyı bozduğu su, hava ve toprak kirlenmesine yol açtığı, bitki ve hayvan varlığına zarar verdiği bir gerçektir.
SAVAŞ ve ÇEVRE
Birleşmiş Milletlere göre ′Bugün yaşanan hava kirliliği, toprak kirliliği, yeraltı ve yerüstü su kaynakları kirliliği, tehlikeli atıklar gibi çevre sorunlarının % 34′ü savaşlar, yeni silah sistemlerinin geliştirilmesi çalışma ve harcamalarından kaynaklanmaktadır.
Halen silahlanma için harcanan para günlük 2 milyar doların üzerindedir. Bu rakam BM′nin 3. Dünya ülkelerindeki çölleşmeyi önleme programı için 20 yılda harcadığı paraya eşittir.