Mimari
İlk Müslüman Türk devletlerinde sanat alanında büyük gelişme kaydedilmiştir. Karahanlılar döneminde, Türk-İslam sanatının temelleri atılmış ve bu dönemin mimari eserleri sonraki döneme örnek olmuştur. Gazneliler döneminde Hint ve İslam sanatları kaynaşmış, bu dönemde gelişen Türk sanatı Selçuklularda ve Hindistan’da gelişecek olan Müslüman Türk sanatını etkilemiştir. İran ve çevresine egemen olan Büyük Selçuklular; Abbasi, Sasani ve Karahanlı sanat ve mimari geleneklerini geliştirerek yeni sentezlere ulaşmış ve Türkiye Selçuklu sanatına kaynak teşkil etmişlerdir. Anadolu’da kurulan devletler ise yeni yapı teknikleri ortaya koymaktan çok birikimlerini kullanarak yaşadıkları bölgenin yapı malzemeleri ve mimari özelliklerinden yararlanarak yeni eserler yapmışlardır. İlk Türk beylikleri tarafından yapılan eserlerde tuğla tekniği yerine kesme taşlar kullanılmıştır. Yüzeyler renkli taşlar, kemerler ve halat motifi figürler ile daha da zenginleştirilmiştir. Süslemelerde bitki ve hayvan motifleri kullanılmıştır. Bu süreçte birçok yeni eser inşa edilirken mimaride revak, eyvan, portal vb. yeni ögeler görülmüştür. Saltuklulardan kalan Kale Mescidi ve Tepsi Minare (Erzurum) ile Mengüceklilerden kalan Divriği Ulu Camii (Sivas) İlk Beylikler Dönemine ait önemli eserlerdendir.
Dinî Mimari
Türk-İslam devletlerinde yerleşik yaşam tarzının önem kazanması imar faaliyetlerini ön plana çıkarmış; cami, medrese, kervansaray, köprü vb. eserler inşa edilmiştir. Camiler bu eserler arasında İlk sırada yer almıştır. Karahanlı camilerinde kubbe, önemli bir mimari unsur olarak öne çıkmış, Türk üçgeni kullanılmaya devam edilmiştir. Bu dönemdeki cami mimarisi Gazneliler devrinde de gelişimini sürdürmüştür.
Büyük Selçuklular, Karahanlı ve Gaznelilere göre daha büyük çapta camiler yaparak “eyvanlı tip” cami şemasını geliştirmişlerdir. Ortaya çıkan bu klasik cami planı, daha sonraki dönemlerde de cami mimarisine temel olmuştur. Büyük Selçukluların İran’da yaptıkları ve “Mescidi Cuma” olarak adlandırılan bu camiler kubbenin önem kazandığı ve planın kubbeye göre tasarlandığı İlk camilerdir. Türkiye Selçuklu camileri de Büyük Selçuklularda olduğu gibi çok sütunludur. Ayrıca bu dönemde Gazneliler zamanında İlk defa inşa edilen ahşap direkli camiler ve küçük mescitler de görülmektedir.
İslamiyet’in etkisiyle gelişen minare geleneği Türk-İslam sanatında önemli bir yere sahiptir. Barış zamanında müminleri namaza çağırmanın yanında savaş zamanında gözcü kulesi olarak da kullanılan minareler; fırınlanmış tuğlaların farklı dizilişi, çeşitli bitki motifleri, geometrik desenler, çini süsleme ve kûfi yazılarla zenginleştirilmiştir. Genellikle bir kaide üzerinde silindir gövdeli yukarı doğru daralan bir görünüme sahiptirler. Yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi bu özellikleriyle Türk-İslam devletlerindeki minareler ağır ve hantal görünümlü Arap minarelerinin aksine biçimi ve süslemeleriyle sanatsal açıdan büyük bir önem taşımaktadır. XIII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Anadolu’da medrese ve camilerin taç kapılarında çifte minareler yapılmıştır. “Devlet”i sembolize ettiği anlayışı ve eserlerin daha ihtişamlı görünmesi amacıyla yapılan çifte minarelere Orta ve Doğu Anadolu kentlerinde sıkça rastlanmaktadır. Bu minareli cephe mimarisi XIII. yüzyılın sonuna kadar varlığını sürdürmüştür.
Osmanlı minareleri önceki dönemlere göre daha ince ve süslü olup estetik bir görünüme sahiptir. Camilerde sayıları altıyı bulan minareler yapılmıştır. Farklı bölümlerden oluşan minarenin taş veya tuğladan olan gövdesi genellikle çokgendir.
Bu gövdeler burmalı ve yivli yapılı olup kabartmalar ve motiflerle süslüdür.Türkler İslamiyet’ten önce olduğu gibi anıt mezarlara özel bir önem vermişlerdir. İlk Türk devletlerindeki anıt mezar mimarisi Karahanlılar Döneminde türbe mimarisi olarak devam etmiştir. Karahanlı türbeleri kare planlı, tuğla malzemeli ve süslemeli anıtsal yapılardır. Bu alanda Gaznelilerde bir gelişme olmamışsa da Selçuklular Döneminde büyük gelişme kaydedilmiştir.
Seçuklularda anıt mezarlar “kümbet ve türbe” olmak üzere iki değişik şekilde inşa edilmiş, bu gelenek Beylikler döneminde de devam etmiştir. Selçuklu türbeleri kare, çokgen veya yuvarlak planlarda yapılmıştır. Konik veya piramit bir külahla örtülen mezarlara kümbet, kubbeyle örtülü olanına da türbe denir. Bazı kümbetler hayvan figürlü taş süslemeleri ve alt kattaki mumyalık bölümleriyle dikkat çekmektedir.
Anadolu’da taşın bol olması nedeniyle anıtmezarlarda tuğlanın yerini daha sonra taş almıştır. Başlangıçta tek olarak yapılan bu binalar daha sonra cami ve medreselere bitişik olarak inşa edilmiştir.
Dinî mimarinin bir diğer unsuru da medreselerdir. Türk-İslam devletlerinde İlk medrese Karahanlılar Döneminde yapılmıştır. Gazneli medreselerinden ise hiçbir örnek kalmamıştır. Büyük Selçuklular, yaşadıkları bölgedeki Iran kültüründen faydalanmakla birlikte mimaride yeni bir tarz ortaya koyarak farklı bir medrese tipi oluşturdular. Bu medrese tipi yatılı öğrenci odaları ve dersanelerin birleşmesinden meydana gelmiştir. Ayrıca evlerde mevcut olan eyvan unsuru da medrese mimarisine
girmiştir. Bugün arkeolojik bir kalıntı durumunda bulunan Nizamiye Medresesi bu yeni tarzda inşa edilmiştir. Beylikler ve Türkiye Selçukluları tarafından yapılan Anadolu medreselerinin mimarisi, temel olarak Büyük Selçuklu geleneğine dayanır. Kubbeli ve eyvanlı olarak iki tip hâlinde gelişen Anadolu medreseleri daha küçük ölçülerde ve dikdörtgen şeklinde yapılmış olup süslemeli taç kapıya sahiptir. Kubbeli medreselerde avlunun üstü bir kubbeyle örtülüdür.
Sivil Mimari
Türk-İslam devletleri dinî mimaride olduğu gibi sivil mimaride de özgün eserler inşa etmişlerdir. Bu alandaki eserlerden olan kervansaraylar İlk kez Karahanlılar tarafından yapılmış olup bunlara “ribat” adı verilmiştir. Güvenlik ve konaklama amacıyla yapılan ribatlar savunma duvarlarıyla çevrili; mescit, ahır ve oda gibi bölümlerden oluşmaktaydı. Gaznelilerde görülen kervansaray mimarisi Selçuklular Döneminde geliştirilmiş anıtsal yapılar şeklinde kendisini göstermiştir.
Türkiye Selçuklu kervansarayları; anıtsallıkları, planları ve süslemeleriyle dikkat çekerek önceki dönemlere göre daha gelişmiştir. “Han” veya “Sultan Han” denilen bu yapılar; avlulu, kapalı ve karma olarak inşa edilmiştir. Avlunun ortasındaki köşk mescidiyle beraber kütüphane, revir, hamam, tamirhane gibi toplum ihtiyacına yönelik birçok bölüm de hanlarda yer almaktadır.
Sivil mimarinin önemli bir unsuru olan saraylar Karahanlılara göre Gaznelilerde daha fazla gelişme göstermiştir. Gazne saray planları daha sonraki dönemlerde saray mimarisinin temelini oluşturmuştur. Saraylar; açık ve kapalı geniş alanlar, büyük bir avlu etrafına sıralanan mekânlar hâlinde tasarlanmıştır. Çok katlı uygulamalardan kaçınıldığı için farklı işlevi olan bölümler arazi üzerine yayılmış, bağlayıcı koridorlarla bütünlük sağlanmıştır. Türkiye Selçukluları Döneminde ise plan ve işlev yönünden Orta Asya ve Iran geleneğinden esinlenilerek kaba taş ve tuğladan yapılan saraylar, kervansaraylar kadar gösterişli ve büyük değildir. Dış görünüşleri oldukça sade olan bu yapıların içleri çini, alçı ve taş süsleme açısından çok zengindir.
Türkler Anadolu’ya gelirken Orta Asya ve İran’daki geleneksel mimarilerden faydalanarak konut mimarisinde yeni sentezlere ulaştılar. Yaşadıkları bölgelerin coğrafi şartları, dinî hayatları, aile yapıları ve günlük hayat tarzları Türklerin yaptıkları konutların şekillenmesinde etkili oldu. Bu gelişmelere rağmen çadır geleneğinden esinlenmeye devam ettiler. İlk Türk evleri çadırın bir kopyası olarak inşa edildi. Çadırdaki düzen daha sabit sembollerle ev planına aktarıldı.
Evler tek odalı olup sofasız inşa edildi. Çadır aynen odaya; çadırın önü de avluya dönüştürüldü. Avlu evin merkezi ve ortak kullanım alanı olarak tasarlandı. Evlerde sedirler kuruldu,yüklük gibi kapalı alanlarla beraber, mutfak (ocak) yapıldı.
Beylikler Döneminde Mimari Alandaki Yenilikler
Türkiye Selçuklularının Kösedağ Savaşı’ndan sonra dağılma sürecine girmesiyle Anadolu’nun farklı bölgelerinde birçok Türk beyliği kurulmuştur. Bu beyliklerin birçoğu siyasi yönden çok güçlü olmasalar da hâkim oldukları bölgelerde halkın ekonomik ve sosyal refahını yükseltmeye yönelik gerçekleştirdikleri imar faaliyetleriyle Anadolu’nun Türkleşmesini sağlamışlardır. Bu süreçte Türk beylikleri Anadolu Türk mimarisine bazı yenilikler getirmişlerdir. Osmanlı mimarisinin temelini oluşturan bu dönem, Türkiye Selçuklu sanatı ile Osmanlı sanatı arasında bir geçiş dönemi olmuştur.
Süsleme Sanatları
Türk-İslam devletlerinde süsleme sanatları İlk Türk devletlerine göre gelişmiş ve çeşitlilik kazanmıştır. Uygurlardan itibaren kullanılan çini sanatı Karahanlılar ve Gaznelilerde de görülmektedir. Gazne saraylarındaki çiniler Uygur çinileri ile benzerlik göstermektedir. İran’da Büyük Selçukluların yeni teknikler kullanmasıyla büyük gelişme gösteren çini sanatı, onları takip eden Türkiye Selçuklularında özellikle iç mekânların dekorasyonunda başarıyla uygulanmıştır. Bu sanat Beylikler Döneminde de gelişimini devam ettirmiştir. Çinilerde yazı ve geometrik desenler sıkça kullanılmıştır.
Türkler Anadolu’ya gelinceye kadar eserlerinde tuğla süslemeleri sıkça kullanmışlardır. Anadolu’da taşın öncelikli yapı malzemesi olması taş oymacılığının gelişmesini sağlamıştır. Türk çadırının kubbesi, kapısının açılış şekli ve kordonları, taş mimarisine esin kaynağı olmuştur. Örneğin portaller çadırın kapısına benzetilmiştir. Yukarıdaki görsellerde görüldüğü gibi taş süslemelerde çift başlı kartal, kartal, kuş, ejder, aslan, geyik, melek, yıldız gibi birbirinden farklı figürler yer almaktadır. Bunun nedeni Selçuklu sanatının Iran ve Anadolu’daki yerli kültürlerle, İslam öncesi Orta Asya Türk kültürü vb. ögelerden beslenmesidir.
Türkiye Selçuklu eserlerinde görülen gösterişli taş işçiliğine karşılık Beylikler Döneminde süslemede sadeleşme görülür. Yapılarda mermer kaplamalar kullanılmaya başlanmıştır. Taş süslemelerin yanında Türk sanatında önemli bir yer tutan ahşap işçiliği; yapıların pencere ve kapı kanatlarında, cami minare ve minberlerinde uygulanmıştır. Ağaç işlerinin en anıtsal eserleri olan minberler, XII. yüzyıldan başlayarak Türkiye Selçuklu sanatında çok parlak bir gelişme göstermiş bu durum Beylikler Döneminde de devam etmiştir. Uygurlarda görülen fresk ve minyatür türündeki resim sanatı, Orta Asya’dan Anadolu’ya farklı kültürlerin etkisinde kalarak gelmiştir. Resim konusundaki dinî endişe, sanatkârları daha çok minyatür yapmaya yöneltmiştir. Türkiye Selçuklu minyatürlerinde sultan ve vezirlerin yaşamlarındaki olaylar, edebiyat eserlerindeki öyküler, manzara ve portreler vardır. XIII. yüzyılın önemli minyatürlerinden bazıları El Cezeri tarafından yazılmış Otomata adlı kitapta yer almaktadır.
Türkler İslamiyet’i kabul edince Kur’an’la beraber Arap harflerini de almış, fakat bunu estetik bir yazı hâline getirmişlerdir. İlk büyük Türk hattatı Amasyalı Yakut’un (XIII. yüzyıl) hat sanatının tüm kaidelerini ortaya koymasıyla Türk hat sanatının temelleri atılmıştır. “Güzel yazı yazma sanatı” olan hat, sadece kitaplarda değil seramik kaplar, madenî eşyalar ve mimari ögeler üzerinde de görülmektedir.
El Sanatları
Büyük Selçuklularla parlak bir dönem yaşayan maden sanatı XII. yüzyılda Artuklular ve Selçuklularla Anadolu’da varlığını sürdürmüştür. Oyma, kakma, kabartma gibi çeşitli tekniklerin kullanıldığı bu sanat kandil, şamdan, buhurdanlıklar
gibi gündelik yaşama ilişkin birçok madenî eşyada kendisini gösterir.
İlk Türk devletlerinden itibaren yaygın olan halı ve kilim dokumacılığı gelişerek devam etmiştir. İran’da halıcılığın gelişmesinde Büyük Selçukluların önemli rolü olmuştur. Halıyı Anadolu’ya Türkler getirmiş ve halıcılık Orta Anadolu’dan Batı’ya yayılmıştır. Halılarda baklava, yıldız gibi geometrik şekiller; bordürlerde bitki ve hayvan figürleri kullanılmıştır. Beylikler Döneminde halıcılık, gelişimini devam ettirmiş, İslamiyet’ten önceki genelde hayvan üslubuna bağlanan temalar hızla ayıklanmış; yerini bitkisel ağırlıklı süsleme, yazı ve geometrik şekillerden oluşan soyut kavramlara bırakmıştır.