Baba İlyas ve Babaî İsyanı

Moğol baskısı nedeniyle Oğuz ilini terk eden Türkmen zümrelerin Anadolu’ya yönelmesiyle başlayan ikinci büyük göç dalgasıyla Horasan’dan gelenler arasında Baba İlyas Horasani adında bir Türkmen şeyhi de vardı.
Bu zat Amasya’nın bugün İlyas köyü adıyla bilinen Çat köyüne yerleşmişti. Dede Garkın adında bir başka Türkmen şeyhinin halifesi olduğu bilinen Baba İlyas, köyde çobanlık yapıyor, bunun karşılığında para talep etmiyor, her gün ne bulursa onunla geçiniyordu.
Yemekten içmekten el çekmiş, açlığa ve susuzluğa alışmış, dünya nimetlerinden yüz çevirmiş zahit bir Türkmen babası olarak tanınmıştı. Köyden dışarı çıkıp yakın bir tepeye tekke kuran Baba İlyas buradaki vaktini ibadet ve nefis terbiyesiyle geçiriyor, birkaç müridi dışında kimseyle görüşmüyordu.
Bu sıra dışı yaşantısıyla kısa sürede şöhret sahibi olan Baba İlyas acı ve üzüntüleri rahatlatan, dargın olan karı kocaları barıştıran, muska yazan bir evliya kimliğine bürünmüştü.
Babai ayaklanmasına zemin hazırlayan ekonomik, siyasi, kültürel pek çok neden olmasına rağmen konuyu dağıtmamak adına isyanın temel nedeni üzerinde durmakla yetineceğiz.
Ayaklanmanın esas sebebinin devletin kurucu unsuru olan Türkmenlerin ikinci plana itilmesinin verdiği rahatsızlık olduğu söylenebilir.
Haşim Şahin’in şu değerlendirmesi Babai Ayaklanmasının temel nedenini anlayabilmek açısından oldukça önemlidir:
“Devlet kuruluşunda asli unsurunu, Türkmen unsurunu birinci derecede öne çıkartıyor ve onun üzerinden devletini bina ediyor. Belli bir süreçten sonra aynı Osmanlı örneği gibi dış etkilere daha açık hale geliyor. Mesela Osmanlı’da devşirme sistemi, Selçukluya gittiğinizde bir İrânî unsur ön plana çıkıyor. Türkmen unsur ikinci plana itildiği zaman tıpkı Osmanlı’nın klasik dönemindeki isyanlar gibi -Selçuklu’daki Babailer İsyanı da böyle- hakkını aramaya başlıyor ve diyor ki; devletin aslî unsurunu benim üzerime kurdun. Ama şimdi İrânî isimler alıyorsun, İran kültürünün etkisi altına giriyorsun, Farsça konuşmaya başlıyorsun.”
Gıyaseddin Keyhüsrev’in tahta çıktığı sene Eğirdir’de yaptırdığı kervansarayın kitabesinde kendisini Acem, Arap ve Rumların hükümdarı olarak niteledikten sonra “Ben Türkmenleri kahreden, Türkmenlerin köklerini söken bir hükümdarım.” ifadelerini kullandığına dikkat çeken Mikail Bayram, Sultan’ın Türkmenlere karşı olumsuz tavır takınmasında Alaeddin Keykubad’a suikast düzenleyip kendisini tahta çıkaran İran kültüründen gelen devlet adamlarının etkili olduğunu düşünmektedir.
Bürokrasideki yüksek kademeleri işgal eden İran kökenli devlet adamlarının Türkmenlere iyi davranmadıklarını vurgulayan Ahmet Yaşar Ocak ayaklanmanın temel nedenini şöyle açıklamıştır:
“Öyle görünüyor ki, devletin ana demografik gücünü oluşturan Türkmenler, kendilerini kendi topraklarında ve kendi devletlerinin sınırları içinde “istenmeyen vatandaş” gibi hissediyorlar ve bunu hazmedemiyorlardı. İşte belki de özellikle bu hor görülme ve aşağılanma, başka bir ifadeyle bu sosyal çatışma, Türkmenlerin merkezi otoriteye karşı çıkmalarında en önemli faktörlerden birini oluşturmakta, belki de en başrolü oynamaktaydı.”
Dönemin kaynaklarından anlaşıldığına göre Babai İsyanı, II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in Baba İlyas’ın ayaklanacağından şüphelenerek Amasya’ya gönderdiği Selçuklu ordusunun beklenmedik bir anda saldırmasıyla başlar.
Ordunun geldiğini öğrenen Baba İlyas müritleriyle birlikte köyü terk edip Amasya kalesine sığınır. Bu sırada Adıyaman civarında bulunan Baba İshak, şeyhinin başına gelen faciayı öğrendikten sonra vergi memurlarının haksızlık yaptığını gerekçe göstererek ayaklanır. Kefersud’u ateşe verip müritlerle birlikte Amasya’ya doğru yola çıkar.
Babailerin ilk hedefinin Malatya olduğunu öğrenen Malatya Valisi Muzafferüddin Alişir’in Hristiyan ahalinin de katılmasıyla kurduğu ordu Babailere mağlup olur. Dağılan askerler savaş meydanından kaçarken Muzafferüddin Alişir Malatya’ya döner ve bu sefer Kürtlerden ve Germiyanoğullarından oluşan bir ordu teşkil eder.
Elbistan’da yapılan savaşı kazanan Babailer isyana yeni katılanlarla sayılarını artırarak ilerlemeye devam ederler. Sivas garnizonuyla yapılan savaşı da kazanıp şehri ele geçirirler. Bu sırada Selçuklu komutanı Armağanşah Baba İlyas’ı yakalayıp Amasya kalesi burçlarına astırır.
Baba İshak önderliğinde Amasya’ya giren Babailer şeyhlerinin başına gelenleri öğrenince Selçuklu kuvvetlerine saldırıp Armağanşah’ı öldürürler. Durumun ciddiyetini anlayan Sultan Gıyaseddin Erzurum’daki orduyu geri çağırır.
Babailerin Kırşehir yakınlarındaki Malya Ovası’nda toplandığını öğrenen Selçuklu ordusu Emir Necmettin komutasında Kırşehir’e yönelir. İki taraf karşılaştığında Selçuklu ordusundaki Türk askerleri Babai İlyas’ın manevi etkisinden dolayı Babailer üzerine hücum etmekte isteksiz davranırlar.
Bunun üzerine Emir Necmettin ordunun önüne çelik zırhlı Frenk askerlerini yerleştirir. Yanlarında kadınları, çocukları ve eşyalarıyla savaşan Türkmenler, yüklerin urganların arasından ok atarak savaşmaya başlasalar da Keyhüsrev’in Frenk kuvvetlerinden oluşan askerlerine yenilirler.
İbni Bibi’ye göre Frenk askerleri iki üç yaşındaki çocuklar hariç Türkmenlerden kimseyi sağ bırakmazlar. Türkmenlerin kadınlarını, çocuklarını, eşya ve hayvanlarını aralarında paylaşırlar.
Ebu’l Farac ise Türkmenlerin kadın erkek, genç yaşlı, hatta hayvanlarına varıncaya kadar kılıçtan geçirildiklerini nakleder. İsyan sırasında pek çok Türkmen babası da öldürülmüştür.
Yozgat yakınlarındaki Osmanpaşa Tekkesi köyünde türbede yattığı tespit edilen Emirce Sultan’ın bunlardan birisi olduğu söylenebilir.
Emirce Sultan’ın mezar kitabesinde ölüm tarihi Temmuz 1240 olarak belirtilmiştir ki bu tarih Babai ayaklanmasının yaşandığı döneme denk gelmektedir.
Ayaklanmanın bastırılmasından sonraki süreçte bile Sultan II. Gıyaseddin Keshüsrev Babailer üzerindeki baskıcı politikasının devam ettiği görülmektedir.
Elvan Çelebi’nin naklettiğine göre Keyhüsrev Malya Savaşı’ndan sonra Babailerden bazılarını yakalattırıp hapsettirir. Tokat’ta zaviyesi bulunan Aynuddevle Dede isimli Türkmen şeyhi de hapsedilenler arasındadır.
Baba İlyas’ın yolundan ayrıldığı takdirde hayatının bağışlanacağı kendisine bildirilir. Kabul etmeyince ağır işkencelere maruz kalır. Yine fikrinden dönmeyince canlı canlı derisi yüzülerek korkunç bir şekilde katledilir.
Babai İsyanına Çepniler ve Karamanoğulları gibi Avşar boylarının da katıldığını biliyoruz. Çepnilerin Bektaşlu oymağının reisi olduğu düşünülen Hacı Bektaş-ı Veli’nin Baba İlyas’ın has halifelerinden olduğunu Eflaki naklediyor.
“Menâkıb-ı Ahi Evran-ı Veli” adlı esere göre Ahi Evran da Babai çevrelerindendir. Ali Rıza Özdemir’in aktardığı bilgilere göre Hacı Bektaş Veli ve kardeşi Menteş obalarıyla birlikte Sivas’a gelmişler, obalarını burada bırakıp Amasya’ya Baba İlyas’ı görmeye gitmişler, ayaklanma başladığı sırada Menteş Sivas’ta şehit edilmiştir.
Menteş aynı zamanda Ahi Evran’ın haldaşı, sırdaşı ve yakın dostudur. Hacı Bektaş-ı Veli ayaklanmaya fiilen katılmak istemesine rağmen Baba İlyas onu güvende tutmak için Kendek’e göndermiştir.
Baba İlyas’ın Hacı Bektaş-ı Veli’yi isyanın dışında bırakarak güvende tutmak isteyişini, olası yenilgi durumunda Babai hareketini Hacı Bektaş-ı Veli üzerinden devam ettirmek istemesiyle ilişkilendiren Ali Rıza Özdemir şunları söyler:
“Babai ayaklanmasından sonraki hareket tarzı, Hacı Bektaş Veli’nin “Babailerin B planı” olduğu görüşünü desteklemektedir. Yenilgi sonrasında Babai kitlelerinin Hacı Bektaş Veli’nin etrafında toplanması ve Şeyh Ede Balı’nın Osmanlı Beyliği’nin kurulmasındaki rolü, bu iki Babai halifesinin neden ayaklanmaya katılmadığını veya katılmalarına izin verilmediğini göstermektedir.”
Hacı Bektaş-ı Veli’nin Babai isyanından sonra Sulukaracahöyük’te kurduğu dergahta Baba İlyas halifelerini yeniden bir araya getirdiğini ve isyandan sonra dağılan Türkmen zümreleri için bir emniyet ocağı haline geldiğini vurgulayan Harun Yıldız şöyle bir değerlendirme yapar:
“Yine Hacı Bektaş Velî, Fars kültürünün hâkim olduğu bir dönemde, yaşadığı bölgede Türk dil ve irfanını işleyerek, Türk kültür ve edebiyatının gelişmesine önemli katkı sağlamıştır. Böylece Hacı Bektaş Velî, Konya merkezli Mevlevîliğe ve İran’dan gelen Fars kültür hâkimiyetine karşı Türk dil ve kültürünü diriltmek amacıyla büyük mücadele vermiştir.
Bundan dolayı o, Fars kültürü ve sanatına hayran olan yüksek tabakanın daha çok rağbet ettiği ve felsefesi daha ağır olan Mevlânâ ve çevresinden ziyade, şehirli ve köylü esnafın, zanaatkârın ocağı durumundaki Ahi Evran ve Ahilerle daha sıcak ve samimi münasebet içinde olmuştur.”
İsyan başarılı olmayınca Baba İlyas’ın çevresindeki Türkmen şeyhleri Anadolu’nun çeşitli yerlerinde dağılarak Baba İlyas’ın fikir ve öğretilerini yaymaya başladılar.
Hacı Bektaş-ı Veli günümüzde Nevşehir’in Hacıbektaş ilçesi olarak bilinen Sulucakarahöyük’e, Şeyh Balı kendi adıyla anılan Kırıkkale’nin Balışeyh ilçesine, Şeyh Edebali önce Konya’ya oradan Söğüt’e, Tapduk Emre Nallıhan’a, Aybek Baba Amasya’ya, Buzağu Baba Konya’ya yerleşip Türk diliyle fikirlerini yaymışlar, Anadolu’da Türk kültürünün yayılmasına vesile olmuşlardır.
Şeyh Edebali’nin Osman Bey’in kayınpederi olmasının yanı sıra Geyikli Baba, Abdal Musa, Kumral Baba gibi ikinci kuşak Babai şeyhleri ve Rum Abdallarının Osmanlılarla birlikte fetih ve gaza hareketlerine katılarak Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda aktif rol oynadıkları bilinmektedir.
Ümit DOĞAN

www.tarihtendersler.com