Yeni Oluşum Sürecinde Balkanlar ve Orta Doğu

YENİ OLUŞUM SÜRECİNDE BALKANLAR
1.YUGOSLAVYA SOSYALİST FEDERAL CUMHURİYETİ’NİN DAĞILMASI
«   Dünya Savaşı′ndan sonra kurulan Yugoslavya, Sırbistan, Hırvatistan, Bosna-Hersek, Slovenya, Makedonya ve Karadağ′dan oluşan federal bir devlet idi. 1980′de Tito′nun ölümü ile cumhuriyetler arasındaki ilişkiler bozulmaya başladı.
«   Temmuz 1989′da Slovenya Parlamentosu bağımsızlığını ilan etti. Bunu Hırvatistan izledi. Bu iki gelişme Yugoslavya parçalanma sürecini hızlandırdı. Mart 1991′de Sırp-Hırvat çatışmaları başladı. Haziran 1991 ′de Yugoslav (Sırp) ordusu Slovenya′ya girdi. 8 Eylül 1991′de ise Makedonya bağımsızlığını ilan etti.

Bosna′da Bağımsızlık İlanı ve Savaşın Başlaması

27 Kasım 1991′de Bosna-Hersek′in bağımsızlık ilanı ile Yugoslavya′yı oluşturan 6 cumhuriyetten Sırbistan ve Karadağ dışındaki 4′ü bağımsız oldu. Aralık 1991′de, Bosna Hersek′teki Hırvat ve Boşnaklar, bağımsız bir devlet olarak tanınmalarını istedi. Buna karşılık Bosnalı Sırplar da kendi bağımsızlıklarını ilan etti.
Avrupa Topluluğu, Slovenya ve Hırvatistan ve Bosna Hersek′i tanıdı. Bosna-Hersek′te Müslüman Boşnaklar ve Hırvatlarla, Bosnalı Sırplar arasında artan gerginlik Mart 1992′de çatışmaya dönüştü.
Bosnalı Sırplar, Yugoslavya Devlet Başkanı Slobodan Miloseviç′in desteği ile Bosna-Hersek′te etnik arındırma çalışmalarına başladı. Bosna Sırp Cumhuriyeti Başkanı Radovan Karadziç ve General Ratko Mladiç′in öncülüğündeki Sırplar, Bosna-Hersek′teki Boşnak ve Hırvatları acımasızca katletmeye girişti.

NATO Sırplara Karşı Devrede
NATO, Sırp saldırılarını önlemek üzere 10 Temmuz 1992′de Adriyatik Denizi′ne donanma göndermeyi kararlaştırdı. Yugoslavya′nın AGİK üyeliği askıya alındı. NATO Akdeniz Daimi Kuvveti, 15 Temmuz 1992′de Adriyatik Denizi′ne giderek Yugoslavya′ya uygulanan ambargoyu kontrole başladı.
Sırp saldırıları uluslararası diplomatik çabalara rağmen durmadı. ABD′nin girişimleri ile bir araya gelen Boşnak ve Hırvat liderler, Mart 1994′te iki kesimli bir federasyonu öngören bir anayasal metni imzaladı. Türkiye, Bosna Hersek′te bulunan BM Barış Gücü′ne bir askeri birlik ile katılarak Temmuz 1994′te Zenica′ya yerleşti.

Sırplar Barışa Razı Ediliyor…
1994 yılında NATO uçakları BM′nin ilan ettiği uçuş yasağını uygulamaya başladı. Mart 1994′te Bosnalı Müslümanlar ve Hırvatlar anlaşmaya vararak birbirleriyle savaşmaktan vazgeçti.
29 Ağustos 1995 tarihinde Sırp mevzilerini hedef alan NATO askeri müdahalesi başlatıldı. Sırplar uluslararası baskılar sonucu anlaşma masasına oturmaya razı oldu.
Bosna Savaşı′nı bitiren Dayton Antlaşması 21  Kasım 1995 Bosna-Hersek, Sırbistan ve Hırvatistan cumhurbaşkanları tarafından imzalandı. Antlaşma ile Bosna-Hersek, “Bosna-Hersek Federasyonu” ve “Sırp Cumhuriyeti”nden oluşan bir devlet haline getirildi.

Bir İnsanlık Suçu (Srebrenica Soykırımı)

«   Nüfusunun % 75′ini Boşnakların oluşturduğu Srebrenica, 16 Nisan 1993′te BM tarafından, Saraybosna, Tuzla, Jepa, Gorajde ve Bihaç ile birlikte BM Barış Gücü denetiminde güvenli bölge ilan edildi. Temmuz 1995′de komşu bölgelerden kaçan on binlerce Müslüman, 10.000 nüfuslu Srebrenica′ya sığınmak zorunda kalınca nüfus bir anda 60.000′e kadar yükseldi.
«   Sırplar stratejik bir kent olan Srebrenica′yı ele geçirmek için binlerce sivilin sığındığı bu kenti kuşattı. Kente sığınmış kalabalıklar orada bulunan 600 civarındaki Hollandalı barış gücü askerinin koruması altında idi. Sırplar şehri bombalamaya başladı. Sivil halk BM Barış Gücü′ne mensup Hollanda askerlerine sığınmaya çalıştı.
«   Sırplar 11 Temmuz′da şehre girerek Müslümanların silahlarını teslim etmelerini istedi. 12 ile 77 yaş arası bütün erkekler “savaş suçlusu sanıkları sorguya çekme” bahanesiyle ayrıldı.

BM Barış Gücü, Boşnakları Sırplara Teslim Ediyor…
Hollandalı BM barış gücü kendilerine sığınan 5000 Müslümanı Sırplara teslim etti. Buna karşılık Sırplar ellerinde tuttukları 14 Hollandalı askeri serbest bıraktı. 16 Temmuzda BM ile Sırplar arasındaki müzakereler neticesinde Hollandalılar Srebrenica′yı terk etmeye başladı.
Sırpların Srebrenica′da ilk beş gün içinde katlettiği Müslüman Boşnak sayısı 10.000 civarındadır. Srebrenica′da kurşuna dizme, yakma, diri diri gömme gibi insanlık dışı birçok yöntem uygulandı. Öldürülen Müslümanların cesetleri sayısı 64′ü bulan toplu mezarlara gömüldü. Cesetlerin çoğu kimliklerinin tespit edilememesi için parçalanmıştı.

Kosova Sorunu

 Kosova′da yaşayan Sırp ve Arnavut unsurlar, XX. yüzyıl boyunca bölgenin kontrolünü elde etmek için rekabet içinde olmuştur. Miloseviç 1989′da Kosova′nın özerk statüsünü iptal ederek bölgeyi doğrudan Belgrad′a bağladı. Kosova′da binlerce Arnavut ayaklandı.
Kosovalı Arnavutlar Temmuz 1990′da bağımsızlıklarını ilan etti. Buna karşın Sırbistan yönetimi de Kosova Meclisi′ni feshetti. Kosovalı Arnavutlara ait kültür kurumları kapatıldı ve Arnavutça eğitime son verildi. 1996′da Kosova Kurtuluş Ordusu (UÇK) Sırp devlet görevlilerine yönelik saldırılara başladı. Sırbistan, Şubat 1998′de Kosova′da etnik temizlik başlattı. Yüz binlerce mülteci Kosova′dan kaçmaya başladı.
NATO, Sırp hedeflerine Mart 1999′da hava operasyonları düzenledi. Kosova′yı BM idaresine bırakan karar çerçevesinde NATO gücü KFOR bölgede konuşlandırıldı. Sırp birlikleri geri çekilmek zorunda kaldı.
Kosova′nın 17 Şubat 2008 tarihindeki bağımsızlık ilanını tanıyan ilk devlet Kosta Rika oldu. ABD ve Avrupalı devletlerin destek verdiği Kosova′nın bağımsızlığını ilk tanıyanlardan birisi de Türkiye′dir. Kosova′nın bağımsızlığını Sırbistan ve Rusya, İspanya, Güney Kıbrıs, Yunanistan, Romanya ve Slovakya tanımamıştır.

Makedonya

 Eski Yugoslavya′yı oluşturan altı cumhuriyetten biri olan Makedonya, Yugoslavya′nın dağılmasıyla birlikte 21 Kasım 1991′de bağımsızlığını ilan etti.
Yugoslavya döneminde Makedonya′da Türklerle birlikte kurucu millet statüsünde olan Arnavutlar, Makedonya′nın bağımsızlığı ile bu haklarını kaybettiler. Bu nedenle anayasanın değiştirilmesi istendi. Makedonya yönetimi bu istekleri reddederek Arnavutça eğitim ve siyasi temsil hakkı gibi konularda Arnavutların önüne set çekti.
Makedonya′nın % 30′unu oluşturan Arnavutlar siyasi ve kültürel hakları için Makedonya yönetimine karşı silahlı mücadeleye başladı. Makedonya′nın bağımsızlığı, BM tarafından 1993 yılında tanındı. BM, isim anlaşmazlığı nedeniyle Makedonya′yı Eski Yugoslav Makedonya Cumhuriyeti olarak tanımaktadır.

AB – ABD – Rusya ve Balkanlar
1990′larda Balkanlarda yaşanan çatışmalar sırasında oldukça etkisiz kalan Avrupa Birliği, bugün Arnavutluk, Hırvatistan, Bosna, Makedonya ve Sırbistan Karadağ ile siyasi ve ekonomik bağlarını güçlendirme amacına dönük adımlar atmakta ve Balkan ülkelerinin kalkınma projelerini desteklemektedir.
ABD bölgede yaşanan bağımsızlık süreçlerini desteklemektedir. En son Kosova′nın Sırbistan′dan bağımsızlığını desteklemiş ve yeni kurulan bu devleti ilk tanıyan ülkelerden birisi olmuştur. Balkanlarda yaşanan gerginlik ve çatışmalarda Sırbistan′ın en büyük destekçisi Rusya′dır. Ruslar Balkanlarda yaşanan ve ABD′nin destek verdiği bağımsızlık sürecinden rahatsız durumdadır.

F.ORTA DOĞU VE AFGANİSTAN’DAKİ GELİŞMELER
1.KÖRFEZ SAVAŞLARI

KÖRFEZ SAVAŞI (1990-1991)
Irak-İran Savaşı′nda Batılı devletler Arap ülkelerinin büyük bölümü ve Doğu Bloku Irak′ı desteklemiş, Irak yönetimi savaştan sonra hızla silahlanmaya başlamıştır. Bu süreçte Batılı devletlerin Irak′a açık ya da gizli biçimde destek oldukları bir gerçektir.

Irak′ın Kuveyt′e Olan İlgisinin Kaynağı nedir?
«   Kuveyt, XX. yüzyılda girdiği İngiliz sömürge yönetiminden 1961 yılında bağımsızlığını elde etmiştir. Irak bu bağımsızlığı uzun süre tanımadı. Kuveyt′in Osmanlı zamanında Basra Vilayeti′ne dahil olduğunu, dolayısıyla da Irak topraklarının bir parçası olduğunu savundu.
«   Saddam yönetimi İran Savaşı′nda Kuveyt ve S. Arabistan′a ciddi biçimde borçlanmıştı. Irak bu paraları borç olarak değil yardım olarak kabul ettiğini açıkladı. Ayrıca Iraklılar Kuveyt′in fazla petrol üreterek petrol fiyatlarının düşürdüğünü ve Irak′a zarar verdiğini ileri sürüyordu. Irak, Temmuz 1990′da Rumeyla petrol bölgesinin kendisine verilmesini ve Irak′ın Kuveyt′e olan 15 milyar dolarlık borcunun silinmesini istedi.

Irak Kuveyt′i İşgal Ediyor…
Irak ordusu 1 Ağustos 1990′da Kuveyt topraklarını işgale başladı. BM aynı gün aldığı 660 sayılı kararla Irak′ın Kuveyt′ten kayıtsız şartsız çekilmesini istedi. Kuveyt′in işgalini tanımadığı ve Kuveyt′in toprak bütünlüğünü korumaya kararlı olduğu bildirerek Irak′a ekonomik ambargo kararı aldı.
Buna karşı Irak yönetimi de 28 Ağustosta Kuveyt′i kendi topraklarına 19. vilayet olarak kattığını açıkladı. BM, 30 Kasım 1990 günü aldığı kararla Irak′a yönelik bir askeri harekata yeşil ışık yaktı.
ABD yönetiminin ikna çabalarına karşılık Suudi Arabistan Kralına yönelik açık bir mektup yayınlayan Saddam Hüseyin, olası bir savaştan Suudi Arabistan′ı sorumlu tutacağını açıkladı.

Irak′a Yönelik Hava ve Kara Saldırıları Başlıyor…

Kuveyt′i boşaltmayan Irak′a 17 Ocakta ABD ve İngiliz uçakları tarafından hava saldırıları başlatıldı. Çöl Fırtınası adı verilen bu hava harekatı 24 Şubata kadar devam etti. ABD Başkanı Bush, 22 Şubatta, Irak′a 24 saat süre vererek teslim olmasını ve Kuveyt′ten çekilmesini istedi. Irak yönetimi bu isteği Kuveyt′teki petrol kuyularını ateşe vererek cevapladı.
24 Şubatta Kuveyt′e yönelen kara harekatına direniş gösteremeyen Irak kuvvetleri bir gün sonra Kuveyt′ten çekilmeye başladı. BM, Irak′tan Kuveyt′le ilgili kararlarını geri almasını, tamirat borcu ödemesini ve bütün esirleri serbest bırakmasını istedi. Irak′ın bu şartlan kabul etmesi ile Körfez Savaşı sona ermiştir.
BM, 687 sayılı kararla Irak′ın yeniden bir tehdit oluşturmaması için sıkı denetim altında tutulmasını amaçladı. Buna göre, Irak bütün kimyasal ve biyolojik silahların ve menzili 150 kilometreyi aşan füzelerin ve bütün nükleer madde ve malzemelerin yerlerini BM′ye bildirecekti.

Irak Neden Yenildi?
Irak dünyanın beşinci büyük kara ordusuna sahipti. Ancak ABD ve müttefik orduları eğitim ve donanım bakımından Irak birliklerinden üstün durumdaydı. Müttefiklerin yüksek teknolojiyi etkin biçimde kullanabilen yapısına karşın, Irak ordusu 8 yıl süren İran Savaşı′ndan yorgun çıkmıştı ve klasik savaş eğitimine sahip idi.
Bu arada Müttefikler hava gücü ile kara gücünü birbirini tamamlayacak şekilde çok etkin kullanmıştır. Çölde gizlenme imkanı bulamayan hava gücünü kullanamayan Irak ordusu, müttefik saldırıları karşısında tutunamadı. Irak yönetimi Suudi Arabistan ve İsrail′e yönelik olarak Scud füzeleri kullanmış, ancak bu füzeler ABD′ye ait Patriot füzeleri tarafından havada imha edilmiştir.

Körfez Savaşı Türkiye′yi Nasıl Etkiledi?

Türkiye Körfez Savaşı′nda BM kararlarına uyarak ABD′nin tarafında yer almıştır. Türkiye′nin ABD′yi desteklemesi, Irak′a kuzeyden de cephe açılabilmesine imkan sağlıyordu. Bu ihtimali düşünen Saddam Hüseyin, yardımcısını 5 Ağustos 1990′da Ankara′ya göndermiş, Türk yönetimi ise kendisine Kuveyt′ten çekilmesi gerektiğini ifade etmiştir.
Türk Hükümeti, Güvenlik Konseyi′nin ambargo kararına uyarak 7 Ağustosta Kerkük-Yumurtalık boru hattını kapattı. Bu arada Adana′daki İncirlik Üssü′nü Irak′a karşı kullanmak isteyen ABD yönetimi gerekli izinleri aldı.
Savaş sırasında daha aktif olarak ABD′nin yanında yer almak isteyen Özal Hükümeti ile muhalefet arasında derin görüş ayrılıkları yaşanmıştır. Hükümet 12 Ağustosta TBMM′den savaş ilanı için izin aldı. Ancak izin Türkiye′ye yönelik bir saldırı durumunda geçerli idi.
Yumurtalık-Kerkük petrol boru hattı aynı zamanda Türkiye′nin petrol ihtiyacının da % 40′ını sağlamaktaydı. Irak′a yönelik ambargo Türk ekonomisine ciddi zararlar vermiş, yükselen petrol fiyatları Türk ekonomisine ağır darbe vurmuştur. Türkiye′nin kayıplarının telafi edilmesine dönük vaatler ilgili ülkelerce yerine getirilmedi.

Saddam Yönetimi Kuzeye Saldırıyor…
Savaşın ardından Irak yönetimi Kuzey Irak′ta yaşayan Kürtlere karşı harekata girişti. Nisan 1991′den itibaren 1 milyon Kürt, Türkiye ve iran′a sığınmaya başladı. Bu rakamın 500.000′i Türk sınırlarından içeri girdi. BM, Nisan 1991′de aldığı 688 sayılı kararla Kuzey Iraklı mültecilere insani yardım sağlanması için çaba harcadı.
Irak′ın 36. paralelin kuzeyindeki topraklarda her türlü askeri harekatı yasaklandı. Irak bu karara karşı çıkamadı. 1992′de gerginliğin tırmanmasıyla birlikte Şii′leri korumak üzere 32. paralelin güneyi de uçuşa yasak bölge ilan edildi.

II. Körfez Savaşı (ABD, Saddam′ı Devirmek İçin Harekete Geçiyor…)

11 Eylül 2001 ′de New York′taki ikiz kuleleri yerle bir eden terör saldırıları ABD dış politikasında ciddi dönüşümlere yol açmıştır. Bu politika çerçevesinde ABD uluslararası terörü destekledikleri suçlamasıyla bazı devletleri hedef aldı. Bu anlamda ABD′nin yönlendirmesi ile düzenlenen NATO operasyonlarıyla Afganistan′daki Taliban yönetimi devre dışı bırakıldı.
Afganistan müdahalesinin ardından, yıllardır ambargo altında tutulan Irak′a karşı 20 Mart 2003 tarihinde ABD ve İngiltere′nin başını çektiği bir koalisyon tarafından saldırıldı. Saldırı Irak′ın işgali ve Saddam yönetiminin devrilmesiyle sonuçlandı. Aralık 2006′da Saddam Hüseyin idam edildi. Amerikan işgali 2009 yılı itibariyle fiilen devam etmektedir.

2.FİLİSTİN SORUNU VE ORTA DOĞU BARIŞ GÖRÜŞMELERİ
Camp David Antlaşması ile Sina Yarımadası′nı Mısır′a geri veren İsrail, işgal altında tuttuğu topraklardan da geri çekileceğini açıkladı. Ancak 1982′de güvenlik gerekçesiyle Lübnan′ı işgal etti ve Beyrut′u kuşattı. Filistinli direnişçileri yok etmeyi hedefleyen İsrail, Eylül 1982′de Sabra ve Şatilla katliamlarını geçekleştirdi.
1987′de İsrail işgali altındaki Batı Şeria ve Gazze′de Filistinliler tarafından “İntifada” olarak adlandırılan direniş başlatıldı. Arafat liderliğindeki FKÖ′nün İsrail′e yönelik ılımlı politikası,  Filistin halkını HAMAS etrafında örgütlenmeye itti.

Oslo Barış Süreci

ABD′nin de baskısıyla taraflar arasında Ekim 1991′de sonuçsuz Madrid görüşmeleri yapıldı. 13 Eylül 1993 tarihinde varılan uzlaşma ile İsrail Başbakanı İzak Rabin ve Arafat Oslo Antlaşması′na imza attı. İsrail, FKÖ′yi Filistin halkının yasal temsilcisi olarak tanıdı.
ABD′nin baskıları ile varılan anlaşma, gerek Filistin gerekse de İsrail′de tam olarak benimsenmedi. İsrail Başbakanı İzak Rabin, 4 Kasım 1995′te aşırı milliyetçi bir Yahudi tarafından bir barış mitinginde öldürüldü. İktidara gelen aşırı sağcı Netenyahu, Rabin′in verdiği sözleri yerine getirmedi.
Filistin tarihinin ilk genel seçimi 20 Ocak 1996′da gerçekleşti. Seçimi kazanan FKÖ lideri Arafat, devlet başkanı ilan edildi. 1999′da dönemin İsrail Başbakanı Ehud Barak barış anlaşmasının hazırlanması ve imzalanmasını ilke olarak kabul etti.

Şaron ve II. İntifada
 İsrail′de yeni başbakan Ehud Barak′ın Kudüs′te İsrail ve Filistin′e ait iki başkent olabileceğini açıklaması, tarihe “Beyrut Kasabı” olarak geçen muhalefet lideri Ariel Şaron′u harekete geçirdi. Yüzlerce askerle 28 Eylül 2000′de Kudüs′te Haremi Şerife giden Şaron′un bu ziyareti ortalığı karıştırdı. Mescidi Aksa′ya silahlı yüzlerce İsraillinin girmesine tepki gösteren Filistinliler “II. İntifada”yı başlattı.

Barış Süreci′nin Sonu…
«   Şaron′un ziyaretinin ardından çatışmalar kısa sürede yayıldı. Çatışmaları tetikleyen Şaron seçimden zaferle çıkarak başbakan oldu. İsrail Filistinlilere karşı daha sert politikalar izlemeye başladı.
«   İsrail, 29 Mart 2002′de Arafat′ın karargahının bulunduğu Ramallah′a girdi ve Filistin yönetim birimleri ve Arafat kuşatma altına alındı. Anlaşmazlık Arafat′ın Kasım 2004′te ölümünün ardından da devam etti.

Filistin Kendi İçinde İkiye Bölünüyor…
2000′li yıllarda ön plana çıkan HAMAS, 2006′da Filistin genel seçimlerini kazanarak hükümeti kurdu. Ancak Hamas hükümeti, yaşanan iç gerginlik ve çatışmaların ardından Filistin lideri Mahmud Abbas tarafından feshedildi. Bugün Filistin fiilen ikiye bölünmüş durumdadır. Gazze Şeridi HAMAS′ın, Batı Şeria ise El Fetih′in denetimi altındadır.

3.AFGANİSTAN’DAKİ GELİŞMLER
«   ABD′nin New York kentinde 11 Eylül 2001 ′de yaşanan terör saldırılarının El Kaide örgütü tarafından gerçekleştirildiğini öne süren ABD yönetimi, teröre destek veren ülkeleri hedef almıştır. Bu anlamda ilk hedef El Kaide yönetimine destek veren Taliban yönetimi yani Afganistan olmuştur.
«   ABD yönetimi Taliban yönetiminden, Afganistan′da bulunan tüm El Kaide liderlerinin ABD′ye gönderilmesi, tüm tutuklu yabancıların serbest bırakılması, El Kaide kamplarının kapatılması isteklerinde bulundu. Taliban, Üsame bin Ladin ile 11 Eylül saldırısının bağlantısını kanıtlayan kesin bir delil olmadığını söyleyerek bu isteği reddetti. BM, Afganistan′da NATO liderliğindeki askeri operasyonlarda güç kullanılmasına izin verdi.
«   Savaş 7 Ekim 2001′de ABD ve İngiltere′nin hava bombardımanı ile başladı. 2002′de Amerikan ve İngiliz askerleri ile Afganistan Kuzey İttifak′ı savaşa katıldı. Ciddi zararlar verilen Taliban bir süre sonra yeniden toparlanmaya başladı. El Kaide ortadan kaldırılmadığı gibi Üsame bin Ladin bir operasyonla öldürüldü.

NATO güçleri Afganistan′da
Ocak 2006′da NATO Uluslararası Güvenlik Destek Gücü (İSAF) G. Afganistan′daki Amerikan birlikleriyle yer değiştirmeye başladı. NATO birlikleri ile Taliban arasındaki kanlı çatışmalar yaşandı.
Taliban′ın tam olarak ortadan kaldırılamaması nedeniyle Afganistan′daki NATO varlığı halen sürmektedir.

4.ORTDA DOĞU’DA SU SORUNU
Orta Doğu′da devletler arası ilişkilerde öne çıkan unsurlardan birisi de su sorunudur. Bölgedeki su kaynaklarına ya da sınırları aşan nehirlere sahip olma veya bunlardan daha çok yararlanma amacıyla yapılan girişimler önemli bir diplomasi unsuru halini almıştır.
Dicle, Fırat, Asi, Şeria ve Nil gibi Orta Doğu′nun başlıca nehirleri, kaynaklarından denize dökülene dek farklı ülkelerin topraklarından geçmektedir. Bu nehirlerin suyunun paylaşılması, devletler arası platformda önemini her geçen gün artıran bir konu durumundadır.
Örneğin, Nil sularının kullanımı meselesi Mısır, Sudan ve Etiyopya arasında önemli sorunlara yol açmaktadır. Şeria Nehri de suya büyük ihtiyaçları olan Ürdün ve Suriye ile İsrail arasında çekişme ve anlaşmazlık nedeni durumundadır.
Lübnan′dan doğarak Suriye′den geçen ve Türkiye′den denize dökülen Asi Nehri′nin kullanımı konusunda da sorunlar yaşanmaktadır. Lübnan ve Suriye′de yapılan barajlar vasıtasıyla bu iki ülke tarafından Asi Nehri′nden sulama amaçlı yararlanılmaktadır.

GAP ve Fırat-Dicle Anlaşmazlığı

«   Bölgenin üzerinde en çok tartışılan sınır aşan akarsuları ise Dicle ve Fırat′tır. Türkiye, Keban Barajı projesi sırasında akarsularının kullanımının bir anlaşmaya bağlanması amacıyla Suriye ve Irak ile 1965 yılında ortak bir toplantı yapılması üzerinde durmuştur. Ancak bu toplantı gerçekleşememiştir.
«   GAP, Dicle ve Fırat nehirlerinden yararlanan Suriye ve Irak tarafından tepkiyle karşılanmıştır. Türkiye′nin, Atatürk.Barajı′nda 13 Ocak 1990 tarihinden itibaren su tutulmaya başlanması nedeniyle bir ay süreyle Fırat Nehri′nin akışını durduracağını açıklaması Suriye ve Irak tarafında tepkilere yol açmıştır.
«   GAP ile birlikte Türkiye, Suriye ve Irak arasında Dicle ve Fırat′ın paylaşılmasından doğan su sorunu belirginleşmiştir. Türkiye, 1987′de Fırat Nehri′nden saniyede 500 metreküp su bırakmayı kabul etmiş, Dicle ve Fırat üzerindeki egemenlik haklarından ödün vermeden “Barış Suyu Projesi”ni ortaya atmıştır.

G.DÜNYADAKİ GELİŞMELER
1.BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK GELİŞMELER
2.KÜRESELLEŞME VE ETKİLERİ

      Tanımı konusunda tam bir anlaşmaya varılamamışsa da küreselleşme; ticaret, finans, teknoloji değişimi, bilgi ve işgücünün bakımından dünya ekonomilerinin birbirleriyle bütünleşmesi olarak ifade edilebilir.
Küreselleşme, uluslararası ticaretin yaygınlaşması, emek ve sermaye hareketlerinin artması, ülkeler arasındaki ideolojik kutuplaşmaların sona ermesi, teknolojideki hızlı değişim sonucunda ülkelerin gerek ekonomik, gerekse siyasal ve sosyokültürel açıdan birbirlerine yakınlaşmaları şeklinde de tanımlanabilir.

Küreselleşme Nelere Yol Açtı?
Küreselleşme 1960′larda ortaya çıkan hızlı değişimlere dayalı, politik sonuçları beraberinde getiren bir süreçtir. Son yirmi yılda hız kazanmıştır. İletişim teknolojisindeki gelişmeler ülkeleri pek çok alanda birbirlerine yakınlaştırmıştır. Bu süreçte telekomünikasyon ve ulaşım lokomotif durumundadır.

Kürselleşmenin Olumsuz Yanı Yok mudur?
«   Küreselleşmeye yöneltilen eleştirilerin merkezinde yer alan en önemli olgu, çok uluslu sermaye karşısında ulusal hükümetlerin yetersiz kalmasıdır. Aynı zamanda enformasyon ağlarıyla finans piyasalarının birbirine bağlı olduğu bir küresel ekonomide, uluslar üstü sermayenin çok kısa zamanda mevcut ülkeyi terk etmesi küresel krizlere neden olmaktadır.
«   Ekonomik gelişme hedeflenirken sosyal gelişme ve adaletin göz ardı edilmesi, yoksulluk sorunları uluslararası boyut kazanmaktadır. Eğitim ve sağlık alanlarında sorunlar yaşanmakta, doğanın tükenme hızı artmakta, çevre sorunları şiddetlenmekte, çalışma standartları aşınmakta, ücretler gerilemekte, çocuk işçi istihdamı artmakta, işsizlik sorunu yapısallaşmakta, sosyal huzursuzluklar ve şiddet artmaktadır.

www.tarihtendersler.com
error: Content is protected !!