Tunceli devlet otoritesinin dışında, aşiret düzeni içinde yaşanmaktaydı. Esasen bu bölge tarihi boyunca hiçbir zaman, hiçbir devletin idaresi altına girmedi.
Osmanlı döneminde yüzyıllarca yurtluk ve ocaklık biçiminde özerk olarak yönetilen Dersim bölgesinde özellikle Tanzimat döneminde merkezi yönetimin güçlendirilmesi amacına yönelik düzenlemelerine karşı sık sık ayaklanmalar çıkmıştır.(1847,1877-78,1885,1892,1893-95,1907,1911,1916).
Kendi başına buyruk aşiretler düzeni içinde yaşayan bölge halkının ekonomisinin önemli bir kısmını, komşu yörelerde (Erzincan, Elazığ, Mazgirt, Pertek, Çemişgezek) yaşayan halkın mal ve hayvanlarını yağmalama eylemleri oluşturuyordu. Cumhuriyet, 1930’ların ortalarına gelindiğinde bu bölgede devlet otoritesini tesis etmek için harekete geçti. Bölgeye ulaşımı sağlamak için yollar ve köprüler inşasına girişti. Güvenlik güçlerinin sürekli olarak kaldığı karakollar inşa etti.
Yörenin doğal koşulları ve aşiret temeline dayanan toplumsal yapısı, merkezi yönetimlerin otorite kurmasını engellemişti. Cumhuriyet döneminde de bölgede egemen olan aşiret düzenini dağıtmak ve devlet gücünü yerleştirmek amacıyla bazı girişimler yapıldı.1930′ların ilk yarısında bölgede meydana gelen ayaklanmalar bastırıldıktan sonra , 1935′te 2884 sayılı Tunceli Vilayeti′nin idaresi hakkında kanun çıkarıldı. Buna göre Tunceli iline bir askeri vali atanacaktı. Aynı zamanda dördüncü genel müfettiş sıfatını alan valinin (General Abdullah Alpdoğan) geniş yönetsel , askeri ve yargısal yetkileri vardı. Düzeni sağlamak ve güvenlik açısından gerekli gördüğü durumlarda ilde yaşayan kişileri ve aileleri ,il sınırları içinde bir yerden bir başka yere göndermeye , il sınırları içinde oturmalarını yasaklamaya da yetkiliydi.
Yasanın uygulanmaya başlamasıyla 1937 başlarında yeni olaylar çıktı.Aşiretler, doğal olarak bu gelişmeyi kendi egemenliklerine yönelik bir tehdit olarak değerlendirdiler ve isyan ettiler.. Bölgede güvenlik sağlanamadı ve hükümet otoritesi kurulamadı. Bu sırada Suriye sınırına ve sınıra yakın bölge ve illerde benzer olaylar görüldü. Hatay′a bağımsızlık tanıyan Milletler Cemiyeti kararından sonra ,TBMM′de yapılan görüşmelerde, bu gelişmelerin başta Fransa ve Fransa′nın mandası altındaki Suriye tarafından kışkırtıldığı ileri sürüldü. Başbakan İsmet İnönü ise, Tunceli ilinde iki yıldır izlenen reform programının amacının bölgenin uygar bir hale getirilmesi olduğunu belirterek,programa karşı bölgede direniş olduğunu belirtti.
Kureyşan aşireti reisi ve kendisine ′Dersim generali′ sıfatını yakıştıran Seyit Rıza önderliğinde asker ve vergi vermek istemeyen aşiretleri yanına alarak öncülük etti. Ayaklanmaya Kureyşan aşireti dışında Haydaran,Yusufhan ve Demenan aşiretlerinden oluşan yaklaşık 5,000 kişilik bir ayaklanmacı grubu katıdı.Ayaklanma 20-21 mart gecesi Harsik köprüsünün yıkılması ,köprüyle Kahnut bucağı arasındaki telefon hattının kesilmesiyle başladı. Mart-Nisan 1937′de olayların genişlemesi üzerine general Abdullah Alpdoğan komutasında başlatılan askeri harekat ,13 eylül 1937′de sona erdi. Yöre halkının bir kısmı başka illere gönderildi.
Askeri harekattan sonra yapılan yargılama 15 Kasım 1937′de sona erdi. Ayaklanmanın lideri Seyit Rıza ile 6 kişi idam edildi. Çok sayıda ayaklanmacı değişik hapis cezalarına çarptırıldı. Ama olaylar durulmayınca 1938′de yeni bir ayaklanma çıktı. Bunun üzerine başlatılan ikinci askeri harekat sonunda Eylül 1938′de ayaklanma tamamen bastırıldı.
Çok sayıda Dersimli batı illerine yerleştirildi. Kendilerine toprak verildi. Yerleşmelerine yardım edildi. Ama her şey bu kadar kolay ve sorunsuz olmadı. Özellikle 1938 yılının Ağustos ve Eylül aylarında bazı istenmeyen olaylar oldu k, bunu da öğünün şartlarında değerlendirmek gerekir .
Öte yandan isyan, bölgenin boşaltılmasıyla birlikte sona erdi. Elde silah dağda kalanlara yönelik olarak 1943 yılında af çıkartıldı. Bunlar silahlarını bırakarak teslim oldular. Herhangi bir cezai işlem görmediler. Sürgün edilen yurttaşların ise 1948 yılında Tunceli’ye dönmelerine izin verildi. 2 yıl sonra ise köylerine yeniden yerleştiler. 1938 yılında Batı Anadolu’ya gönderilen yurttaşların küçümsenmeyecek orandaki bir kısmı ise bir daha geri dönmedi.
İsyanı bastıracağım diye halka uygulanan şiddet ise emperyalistlerin ve gericilerin elinde ülkeye karşı kullanılan bir koz olmanın ötesine geçemez.
1938 Dersim isyanı; modern, antiemperyalist, devrimci Cumhuriyet ile bölgenin feodal güçleri arasındaki bir çatışmadır. Burada haklı olan Cumhuriyet’tir. Feodal yağma düzenini sürdürmek isteyen yerel feodaller değil. Nitekim o yıllarda Komünist Enternasyonal’in yayın organında yapılan değerlendirmeler de bu yöndedir.www.tarihtendersler.com 12.01.2013