Cumhuriyet Döneminde Ekonomi (1938 kadar)

Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı ve sonunda imzalanan Mondros Ateşkes Anlaşması ile siyasi, askerî ve ekonomik açıdan tam bir yıkıma uğramıştır. Türk halkı yeniden bağımsızlığına kavuşmak için dört yıl sürecek bir kurtuluş mücadelesine girmiştir. Mustafa Kemal ekonomik bağımsızlığa verdiği önem dolayısıyla Kurtuluş Savaşı bitmeden savaş sonrası bağımsız yeni Türk Devleti’nde uygulanması gereken ekonomi politikasının hazırlıklarına başlamıştır. O siyasi, askerî zaferlerin ne kadar büyük olursa olsun, ekonomik zaferler ile taçlandırılmazlarsa elde edilen zaferlerin kalıcı olamayacağını ve sağlanan faydalı sonuçlardan yararlanabilmek için ekonomimizin, ekonomik egemenliğimizin sağlanması, güçlendirilmesi ve genişletilmesi gerektiğinin bilincindeydi. Bu inanç doğrultusunda ulusal bağımsızlık savaşı henüz sona ermeden yeni Türk Devleti’nin ekonomik politikasını belirlemek üzere 17 Şubat – 4 Mart 1923 tarihleri arasında İzmir’de Türkiye İktisat Kongresi toplanmıştır. Atatürk, bu kongrede tarihimizdeki zaferlerin yahut bozgunların tümünün iktisadi durumumuzla bağlantılı olduğunu, çağımızda ekonominin önceliğe sahip olması ve ülkemizi layık olduğu yüksek düzeye ulaştırabilmek için buna büyük önem verilmesi gerektiğini dile getirmiştir. Kongrede alınan kararların uygulanması için öncelikle Osmanlıdan kalan ve ülke ekonomisini olumsuz yönde etkileyen kapitülasyonlar, Lozan Anlaşması’yla tamamen kaldırılmıştır. Diğer bir sorun olan dış borçlar imparatorluk üzerinde kurulan yeni devletler arasında paylaştırılmıştır. Sanayicilerin kredi ve sermaye ihtiyaçlarını karşılamak üzere 1924 yılında Atatürk’ün desteği ile “Türkiye İş Bankası” kurulmuştur. Daha sonra bu çalışmalara devam edilerek 1925 yılında tarımda öşür vergisi kaldırılmış, 1926’da “Kabotaj Kanunu” kabul edilmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında ekonomik kalkınmanın özel sektöre dayalı olarak gerçekleştirilmesine çalışılmış girişimcilere kredi açmak için bankalar kurulmuştur. 1924’te kurulan Türkiye İş Bankasından sonra 19 Nisan 1925’te bankacılık ve madencilik faaliyetlerini yürütmek üzere “Türkiye Sanayi ve Maadin Bankası” kurulmuştur.28 Mayıs 1927’de “Teşviki Sanayi Kanunu”nun kabulü ile özel sektörün sanayi faaliyetleri desteklenmiştir. Cumhuriyetin ilk on yılında özel sektörün devletten beklenti içinde olması, yeterli sermaye, nitelikli iş gücü ve teknik elemana sahip olunmaması vb. nedenlerden ekonomik gelişmede istenilen sonuç elde edilememiştir. Diğer taraftan bu durum karşısında devlet bir girişimci olarak sanayi faaliyetlerine başlamış ve özellikle 1929’da ortaya çıkan Dünya Ekonomik Bunalımı’yla birlikte özel sektördeki düzenleyici ve güçlendirici müdahalesi artmıştır. Bu dönemde özel kesimin ülke sanayisini gerçekleştirmesinin imkânı olmadığından, 1930’larda devletçi politika benimsenmiştir. 1931’de para piyasasını düzenlemek, fiyat istikrarını sağlamak üzere “Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası”, 1933’te tekstil, demir-çelik, kâğıt vb. olmak üzere farklı alanlardaki fabrikaları bünyesinde toplayan ve aynı zamanda bir banka olan “Sümerbank” kurulmuş, 1934’te “Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı” uygulamaya konulmuştur. 1935’te yer altı kaynaklarını işletmek ve değerlendirmek üzere “Etibank”, ardından da “Maden Tetkik Arama Enstitüsü” kurulmuştur. Esnaf ve sanatkârın kredi ihtiyacının karşılanması amacıyla kurulan “Halkbankası” 1938’de faaliyete geçmiştir. Tarımsal alanda çiftçiye damızlık, fidan, tohum dağıtmak üzere devlet sermayeli büyük çiftlikler kurulmuştur. Dış ticaret ise ithalatı yasaklama ve kontenjanlarla denetim altında alınmış, denge sağlanarak Türk lirasının değeri korunmuştur. Atatürk millî ekonomi modeliyle toplumun içinde bulunduğu zor şartlara ve dünyanın değişen koşullarına rağmen Türkiye Cumhuriyeti’ni güçlü ekonomik temeller üzerine inşa etmeyi başarmış ve bağımsızlığımızı tam olarak gerçekleşmesi adına büyük bir devlet adamı olarak tarihteki yerini almıştır.