Büyük Millet Meclisinin açılması Millî Mücadele’nin başarıya ulaşması açısından son derece önemliydi. TBMM’nin 24 Nisan 1920 tarihli toplantısında Mustafa Kemal Paşa, yaptığı konuşmada Mondros Mütarekesi’nden TBMM’nin açılışına kadar ki süreci değerlendirdi. Türk milletinin yüzyıllardır özenle koruduğu bağımsızlığının devamı için İstanbul’un işgaliyle ortaya çıkan hukuki durumun acele düzeltilmesi gerektiğini belirtti. Millet egemenliğine ara verilmesinin düşmanların hedeflerine ulaşmalarını kolaylaştıracağını söyledi. Bu nedenle milletin haklarını korumak ve idari boşluğu doldurmak gerektiğini “… İşte, anayasal durum ve hukukumuzun neden olduğu bu zorunluluk dolayısıyla, millî egemenliğin her şeyden önce sağlanması için Büyük Meclisimiz olağanüstü yetki ile toplanmıştır.” sözleriyle ifade etti. TBMM’nin, Millî Mücadele’nin temelini oluşturacağı ve buna yönelik kararlar alacağını belirterek BMM başvurulacak tek yetkili makam kılındı. Türk milletinin varlık yokluk mücadelesi olan Millî Mücadele Döneminde bile kararların Mecliste alınarak gerçekleştirilmesi, kanun gücünün
üstünlüğüne dikkat edildiğini göstermektedir. TBMM’nin 23 Nisan 1920’de açılması, yeni bir Türk Devleti’nin kurulmasının yanında “egemenliğin sadece Türk milletine ait olduğu” nun da göstergesidir. Yasal düzenlemelerin yalnız millet iradesine dayandırılması aynı zamanda hukuk inkılabının başladığının bir delilidir. Çünkü TBMM’nin açılışı, saltanat ve hilafetin konumlarının sorgulanmasına neden olmuştur. Mutlak biçimde millete ait olan egemenlik ilkesinin padişahlık ve hilafet kurumlarıyla bağdaşmaması ileride yapılacak olan hukuk inkılabının en önemli basamağını teşkil etmiştir.
1921 Anayasası’nda hâkimiyetin kayıtsız şartsız Türk milletine ait olduğu ifade edilmiştir. Yasama, yürütme ve yargı yetkilerinin halk adına TBMM tarafından kullanılacağı ve “Türkiye Devleti’nin TBMM tarafından idare olunduğu” belirtilmiştir. Böylece, egemenliğin Osmanlı hanedanından TBMM ye hukuken geçtiği ifade edilmiştir. Lozan Antlaşması’ndan önce saltanatın kaldırılması, egemenliğin millete geçmesi, Cumhuriyetin ilanıyla demokratik bir devlet sisteminin benimsenmesi ve hilafetin kaldırılarak teokratik yapıya son verilmesiyle hukuk inkılabının ön hazırlıkları tamamlanmıştır.
HUKUK ALANINDA YENİLİKLER
Atatürk, Batılılaşmayı tüm ilkeleriyle birlikte sistemli kalkınma ve aydınlanmanın bir aracı olarak görmüştür. Bu nedenle dişer alanlarda olduğu gibi hukuk alanındaki çalışmalara da ayrı bir önem vermiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra ilk hukuki düzenlemeler “var olan hukuk düzeninin yenilenmesi” amacına yöneliktir. Bu nedenle 1923 yılında Adalet Bakanlığı yürürlükteki kanunların yenilenmesi amacıyla komisyonlar kurmuş, Batılı kanunlar incelenmiş ve ülkemizin ihtiyaçlarına uyarlanarak yeni kanunlar oluşturulmuştur.
LAİK HUKUK SİSTEMİNE GEÇİŞ
Cumhuriyet Döneminde yapılacak yeni kanunlarla tüm vatandaşların kanun önünde eşitliğinin sağlanması ve dişer inkılapların da güvence altına alınması amaçlanmıştır. Bu amaçla Avrupa ülkelerinin medeni kanunları incelendikten sonra İsviçre Medeni Kanunu, Borçlar Kanunu ile birlikte tercüme edilip düzenlenerek yürürlüğe girdi. Medeni Kanun’la evlenme, boşanma, miras gibi konularda var olan eşitsizlik giderilmiştir. Kişinin hak ve özgürlükleri güvence altına alınmış, kişinin devlete karşı olan ödevleri yeniden düzenlenmiştir. Ayrıca resmî nikâhla kurulan modern aile yapısı hedeflenmiştir. Kadın ve erkek bütün vatandaşlar medeni ülkelerin vatandaşlarıyla aynı haklara kavuşmuş, yeni mahkemeler ve barolar kurulmuştur. Cumhuriyet ile birlikte Türk kadını, ekonomik özgürlüğüne, siyasi haklarına pek çok Avrupa ülkesinden daha önce kavuşturularak demokratik katılım ve kanun önünde eşitlik sağlanmıştır.
ANAYASALARDA YASAMA, YÜRÜTME VE YARGI
Cumhuriyet ilan edildiğinde 1921’de kabul edilen Teşkilat-ı Esasiye Kanunu yürürlükte bulunuyordu. Bu kanun, TBMM’nin varlığını yasal hâle getirmek ve yeni devletin dayandığı temel ilkeleri belirlemek amacı ile ilan edilmişti. 23 maddelik kısa bir kanun olan Teşkilatı Esasiye, Osmanlıdan devralınan kanunuesasiyi de yürürlükten kaldırmamıştı. Cumhuriyetin ilanı ve halifeliğin kaldırılmasından sonra yeni devletin ihtiyaçlarını karşılanacak bir anayasanın yapılması gerekmiştir. Bu sebeple 20 Nisan 1924’te Cumhuriyet Döneminin ilk anayasası kabul edildi. 1924 Anayasası, kanunuesasiyi yürürlükten kaldırmıştır.