Hüseyin KÜÇÜKÖZER
Edebiyat Öğretmeni
Mustafa Kemal Atatürk’ün emanet ettiği Cumhuriyeti yarınlara taşıyacak olan sevgili öğrenciler,
Bugün Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 80. yılında onu anmak üzere burada toplanmış bulunmaktayız. Bu vesile ile başta Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ve ebediyete intikal etmiş tüm şehitlerimizi, gazilerimizi özlemle ve saygıyla anıyorum.
Bizler Atatürk’ü pembe bir evde doğmasıyla, Kemal adının nasıl verildiğiyle ya da tarihsel süreç içerisinde kazandığı askeri zaferlerle biliyoruz ama bunlar Mustafa Kemal’i tanımak için yeterli
değildir. Mustafa Kemal kıskanılan, özlenen saygı duyulan bir siyasetçi, sanat adamı, iyi bir okur,
arkeolog, dünyanın en büyük çevrecisi, mühendisliği bilen, barışçı, eşitlikçi bir devrimcidir. Belki bu sıfatlarını hep duyuyoruz ve artık sıradan gelmeye başlıyor. Acaba neden bu sıfatlara layık görüldü?
İçinde yaşadığı toplum mu bir kahraman yaratmanın peşine düştü yoksa arkasında gizli bir güç mü
vardı yoksa medya mı onu popüler yapma yolunu seçti? Bu soruların cevaplarına karşılık bulabilmek için Mustafa Kemal’i birazcık anılarıyla anlatmaya çalışalım.
Mustafa Kemal döneminin liderleri arasında 21. Yüzyıla geçebilen tek liderdir. Üstelik diğer liderler kendi halkı tarafından yok edilmenin acısı yaşamışken o hala halkının ve dünyanın nabzında aynı canlılığını koruyabilen tek liderdir. Önemli olan yaşarken ölmek değil, öldükten sonra da bu kadar uzun bir süre canlı kalabilmeyi başarmaktır. Atatürk’ün canlı kalabilmesi askeri dehasında mı yoksa üstün devlet adamlığı kişiliğinde mi saklı? Bu özellikleri onun tarihe kazanmış yönleridir. Oysaki bu özellikleri taşıyıp yaşadığı zamanda alkışlanan ancak ölümünden sonra halkı tarafından linç edilen birçok lider olmuştur ve olacaktır.
Mustafa Kemal’in ve Türk halkının en büyük düşmanlarından biri: orduları Mustafa Kemal tarafından denize dökülen Yunan komutan Tirkopis ölünceye kadar her Cumhuriyet Bayramı’nda Atina’daki Türk Büyükelçiliği’ne gidip Atatürk büstü önünde saygı duruşunda bulunmuştur. En büyük düşmanından bu saygıyı uyandırabilen Mustafa Kemal’i aslında pek de tanımıyormuşuz.
1919 yılından günümüze kadar geçen süreçte uluslararası alanda Atatürk algısı üzerinde duralım. Buna bir örnek İran’dan. İranlı bir şair Tahran gazetesine yazdığı bir şiirinde şu ifadelere yer vermiştir: Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi bir lider getirir. Bu kıskançlığı uyandıran Mustafa Kemal’i aslında pek de tanımıyormuşuz.
Yıl 1948 General Mac Artun çok sıkıntılı bir gününde etrafındaki onlarca kişiye döner ve şu anda
yanımda büyük istidadı ile sadece Mustafa Kemal’i görmek için neler vermezdim der. Özlemi ülke sınırları dışında da dile getirilebilen bir Mustafa Kemal daha varmış.
Yıl 1976 UNESCO üyelerine bir öneri getirilir. Toplam üye sayısı 152 olan bu kuruluş üyelerine
Atatürk’ün doğumunun 100. yılını hep birlikte kutlama isteği gelir. Tabi ki itiraz edilir. Genç olan İsveç delegesi ayağa kalkar ve kinayeli bir şekilde şöyle der: Ne yani dünyada bu kadar devlet adamı varken neden Mustafa Kemal’in doğumunu kutlayacağız? Hepsinin doğum gününü böyle kutlayacak mıyız
der alaylı bir şekilde. Söz alan Rus delege: Mustafa Kemal sıradan bir lider değildir, bırakın onu her yılın bir günü anmayı her ülke sıkıntılarına çare bulmak için her gün anamalıdır der. Peki bu öneri
kabul edilmiş midir? Evet, hem de UNESCO’nun tarihinde ilk ve tek olan bir oylamayla yani oybirliği ile kabul edilmiştir. İlk imzayı atan da bu duruma ilk karşı çıkan İsveçli delegedir. Bu süreçte Atatürk’ü
araştırıp tanıma fırsatı bulmuştur ve hayran olmuştur. Peki biz ne kadar tanıyoruz?
UNESCO kayıtlarında Atatürk kimdir sorusunun karşılığı şudur: Uluslararası anlayış, işbirliği, barış yolunda çaba göstermiş üstün kişi, olağanüstü devrimler gerçekleştiren büyük bir devrimci,
sömürgecilik ve yayılmacılığa karşı savaşan ilk önder, insan hakları saygılı ve dünya barışının öncüsü, bütün yaşamı boyunca insanlar arasında renk, dil, din, ırk ayrımı göstermeyen, eşi olmayan devlet adamı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusudur.
Yıl 1996 Haiti Cumhurbaşkanı ölür ve bir vasiyet bırakır mezar taşına yazılmak üzere. Bu yazı aynen şöyledir: Günümüzde Mustafa Kemal’i örnek alarak yaşamış olmaktan dolayı mutlu öldüm. İşte böyle bir metni mezar taşına yazdıran bir Mustafa Kemal daha varmış.
Yıl 2000 ABD başkanı milenyum mesajları veriyor. Mesajlardan bir tanesi milenyumun tek lideri Mustafa Kemal’dir çünkü o yılın değil asrın lideri olmayı başarabilen tek liderdir. ABD başkanına bu gerçeği itiraf etmek zorunda bırakan bir Mustafa Kemal DAHA VARMIŞ.
2003 yılında uluslararası katılımın olduğu Atatürk konulu bir toplantıda Norveçli bir dinleyici dillerinde Atatürk gibi düşünmek deyiminin olduğunu söyler. Bu deyimi çözülmesi imkansız gibi görünen sorunların çözülebileceğini ifade etmek için kullandıklarını ekler.
2004 yılında yapılan bir araştırma sonucunda ortaya çıkan bir röportaj: 23 temmuz 1923’te Atatürk ile bir İngiliz muhabir gerçekleştirmiştir. Gazeteci Atatürk’e sorar:
Milletler Cemiyeti’ne üye olmayı düşünüyor muşunu?
Şartlarımızı koyarız, kabullerine bağlı. Biz müracaat etmeyiz, davet alırsak düşünürüz, der.
Bu arada Milletler Cemiyeti yasalarında üyelik için davet yoktur, üye olmak isteyen ülke müracaat eder. Peki nasıl mı üye olduk? Yunanistan’ın önerisiyle yasalara davet maddesi ekleniyor ve Türkiye bu cemiyete davet edilip üyeliği sağlanıyor.
Mustafa Kemal hiç yurtdışında resmi ziyarette bulunmamış ama masasında dünyanın bir çok devlet adamını ağırlamıştır. 3. dünya ülkelerinin devlet adamlarını değil tabi ki bugün özenerek baktığımız ülkelerin devlet adamlarını. Bir gün İran şahı gelir ziyaretine ve birlikte trenle İzmir’den Ankara’ya gelirler. Tren Alaşehir’de mola verir. Alaşehirliler Ata’sını karşılamak için davulu zurnayı hazır
etmişlerdir. Atatürk uyumaktadır. İran şahı penceresini açar ve toplanan kalabalığa: Menim birader uyuyor, sessiz olunuz, der. Giderken de Mustafa Kemal’e bilesiniz ki menim birader doğuda bir kolordu komutanınız olarak her zaman hazırım demiştir. Bunu söyletebilen bir Mustafa Kemal daha varmış.
Yıl 1930 Mustafa Kemal Yalova Köşkü’ne doğru çıkmaktadır ve bir bahçıvanın koca bir çınar ağacını kesmeye hazırlandığını görür. Hemen durur ve bahçıvana ne yaptığını sorar. Ağacın köklerinin köşkün temelini kaldırdığını ya köşk yıkılacak ya da ağacı keseceğiz der. Atatürk gerekirse köşkü ağaçtan
uzaklaştırın der ve İstanbul’dan tramvay raylarını Yalova’ya taşıtır ve kendisi de kazma kürek çalışarak köşkü ağaçtan tam 4 metre 80 cm uzaklaştırır. Buradaki asıl mesele bugün hala yaşayan o çınar ağacı değil mesele dünyanın bile 1980’den sonra çevreci olduğu bu dünyada Mustafa Kemal 1930’da dünyaya çevre dersi vermiştir.
Tahsin Çoşkan genç bir ziraat mühendisidir. Mustafa Kemal Tahsin Çoşkan’ı yanına alır ve Ankara’da bir bataklığa götürür. Genç mühendis hemen burada bir şey yetişmez der. Mustafa Kemal bütün
masraflarını kendi cebinden ödemek koşuluyla burada burasın orman çiftliği olacağını söyler.
Mühendis o kadar verimli toprak varken burası hem parayı hem zamanı tüketir der. Atatürk ben zor olanı yapayım da siz kolay olanları nasılsa yaparsınız diye cevap verir ve genç mühendis burada hiçbir şey yetişmez imzalı belgeyi Atatürk’ün önüne koyar. Atatürk bu kağıdın altına şunu yazar: burası
vatan toprağıdır, kaderine terk edilemez. 25 Mayıs 1933’te Mustafa Kemal burada ilk çevre günü
kutlamasını yapmıştır ilk müdürü Tahsin Çoşkan olan bu yerin bugünkü adı Atatürk Orman Çiftliği’dir.
Türkiye’de arkeolojik kazıları başlatıp ve müzeler açtıran ilk liderdir ve bizzat kendisi bu çalışmalara katılmıştır. Üç defa Efes kazılarına katılmıştır. Ahlatlıbel kazılarında bulunmuş ve çalışmaların
neticesinde bir şey çıkmadığını öğrenince sağa sola koşturup kendince ölçümler yapıp hemen Çankaya’ya dönmüştür. Üç gece hiç uyumadan-uyanık kalabilmek için alnına soğuk havlu koyup- odasından çıkmamış çeşitli kitaplar karıştırmıştır. Üçüncü günün sonunda tekrar Ahlatlıbel’e giderek Türkiye’nin yetiştirdiği ilk arkeolog Zübeyir Koşar ve diğer yabancı arkeologlara kazdıkları yerin yanlış olduğunu gösterdiği yerin kazılması gerektiğini söyler. Arkeologlar işlerine bir daha karışmaması için Mustafa Kemal’in gösterdiği yeri kazarlar ve sonuçta bütün bulgulara orada çıkar.
Bu olaydan üç gün sonra Galip Arçan’ın yazdığı Fırat Köprüsü adlı piyeste ortaya çıkar. İlk başta çok mutluyken sonra çok sinirlenir ve bana derhal Galip Arçan’ı çağırın der: bu piyesi siz mi yazdınız? Evet, ben yazdım. Hayır, der bu Bill Bo ‘nun Flord Oraj adlı vodvilinin aynen çevirisidir derhal hakkında soruşturma açın. Hangi fırsat bulup bu eseri okudu? Savaş meydanında o görkemli duruşun arkasında yatan sanatsal duyarlılığı aslında pek bilmiyormuşuz.
Atatürk’ü anlamak en olumsuz durumda aydınlığa çıkmaktır, onu anlamak hukukun üstünlüğünü idrak edebilmektir, yaşanılan çevreye saygı duymaktır, tarih bilici taşımaktır, çağın ötesini görebilmektir, Atatürk Türkiye’dir; Türkiye Atatürk’tür.